Gizli Ateş
Posted: 29 Nisan 2009 Çarşamba by bülent usta in
0
Cortazar’ın bahsettiği, gençlerin derisinde yazan, “çıplak ve yepyeni, gerçek olana, yaşanası olana yapışık / Yüz binlerce ağızdan yükselen” 1 Mayıs seslerini şimdiden duymaya başladı üç kulaklı kedi İvam. Ama hissettiği şey sadece coşku değildi meydanların kalbini dinlerken. İşçiler ne zaman meydanlara dökülse, vampirler de ortalıkta gözükmeye başlıyordu. 3 Mayıs 1886’da, McCormick Harvester Makina Şirketi’ndeki grev gözcülerine ya da 1 Mayıs 1977’de Taksim’de işçilerin üzerine ateş açanların aynı vampirler olması bir tesadüf değildi. Bu, tarihsel bir zorunluluktu. Ama başka tarihsel zorunluluklar da vardı. August Spies’ın “gizli ateş” olarak tanımladığı güç, büyük yangını da hazırlıyordu bir yandan. Dünya, o büyük yangınla aydınlandığı zaman, ışıktan korkan vampirlerin kaçıp saklanacağı bir yer kalmayacaktı. İşte vampirleri, kan emicileri, her türlü işkenceyi, ahlaksızlığı ve katliamı yapmaya zorlayan da dünyayı aydınlatacak o “gizli ateş”ten başkası değildi.
August Spies, “Chicago Sekizleri” olarak anılan, 1 Mayıs’ın İşçilerin dayanışma ve mücadele günü olarak anılmasına vesile olan “Haymarket Olayı” içinde yer alan, 11 Kasım 1887’de idam edilen dört anarşistten birisiydi. İdam edilmeden evvel mahkemede “gizli ateş”in varlığından bahsetmişti: “Eğer bizi asarak, haksızlığa uğrayan tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde ölesiye çalışan ve kurtuluşu arzulayan milyonların bu hareketini, işçi hareketini yok edebileceğinizi, ezebileceğinizi umuyorsanız –eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurda, burda veya orada, arkanızda, önünüzde, her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz!”
Böyle demişti August Spies, işçilerin 8 saatlik çalışma süresi için hayatını feda ederken. Onunla birlikte Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fischer da idam sehpasına çıkmış, Louis Lingg adlı arkadaşları da idam sehpasına çıkmayı reddetmiş ve kendisini öldürmüştü. Anarşistlerin cenaze törenine 600.000 işçi katılmış, 1893’te de, Illinois Valisi, yargılamanın adil yapılmadığını itiraf ederek, idam edilenlerden ve ailelerinden özür dilemiş, hapiste tutulan diğer iki anarşisti de serbest bırakmıştı.
Onun bu sözlerinden 23 yıl evvel, Birinci Enternasyonal’ın Basel Kongresi’nde konuşma yapan Francau, işçilere şöyle sesleniyordu: “Çok uzun zamandan beri diplomalı düklerin ve bilim krallarının himayesi altındaydık. Artık, kendi işimizi kendimiz görelim; ne kadar beceriksiz olursak olalım, hiçbir zaman başkalarının bizim adımıza yaptıklarından daha kötüsünü yapamayız.”
Daha kötüsünü, istesek de yapamayız gerçekten. Savaşlarla, sömürüyle, adaletsizliklerle dolu bu dünyada, karın tokluğuna çalışan milyonlarca işçinin 1 Mayıs’ta meydanlara çıkarken, Francau’nun bu sözlerini anımsaması gerek. Ve her tür milliyetçiliğin, ırkçılığın, sadece ezilenleri bölmeye yaradığını, August Spies ve arkadaşlarının, çalışma saatini sekiz saate indirmek için ilk 1 Mayıs’ı örgütlediklerinde, siyah ve beyaz ırktan yüz binlerce işçinin aynı coşkuyla meydanları doldurduğunu da unutmamaları gerek. Üstelik onlar bunu yaparken, ABD’de ırkçılık en parlak dönemlerini yaşıyordu. Ezilenlerin siyah derilisi, beyaz derilisi olmazdı. Ezilenlerin rengi, yedikleri lokma, çektikleri acı ve onları saran “gizli ateş”in alazıyla aynıydı aslında. Her tür milliyetçilik, ırkçılık, işçilerin mücadele gücünü bölerek vampirleri uzun ömürlü yapmaktan başka bir işe yaramayacaktı.
Raoul Vaneigem, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Gündelik Hayatta Devrim” adlı kitabında ezilenlerin talebini ve amacını şöyle özetler: “Yargıç olmak istemiyoruz, sadece köleliğin yıkılmasının dışında, yeni bir masumiyeti, erdemli bir hayatı yeniden keşfeden kölesiz efendiler olmak istiyoruz.”
Masamın üzerinde, 2006’da yitirdiğimiz anarşist tarihçi Paul Avrich’in kitapları duruyor. Onun Doruk Yayınları’ndan çıkan “Anarşist Portreler”, Sel Yayınları’ndan çıkan “Amerikalı Anarşist Voltairine de Cleyre’in Yaşamı”, Metis Yayınları’ndan çıkan “Rus Devriminde Anarşistler” ve Versus Yayınları’ndan çıkan “Kronstadt 1921” adlı kitapları… Avrich’in “Haymarket Trajedisi” adlı kitabı Türkçe’ye aktarıldı mı bilmiyorum. Ama 1 Mayıs’ın başlangıcı olan Haymarket Olayı’na dair en güvenilir eserlerden birisi olduğu kesin. Avrich’ten bahsetmişken, 13 Nisan 2009’da kaybettiğimiz bir başka değerli tarihçi-yazar Abel Paz’ı da anmak gerek. İspanya İç Savaşı’nda Durutti’nin yanında çarpışan Abel Paz’ı, Kaos Yayınları’ndan çıkan “Halk Silahlanınca - Durruti ve İspanya Anarşist Devrimi” adlı kitabından hatırlarsınız belki.
Gecenin karanlığında yanıp sönen gizli ateşlerden anlıyor İvam, 1 Mayıs’ın yaklaştığını… Vampirleri yok edecek o büyük yangının, gençlerin derisinde yazan “çıplak ve yepyeni, gerçek olana, yaşanası olana yapışık / Yüz binlerce ağızdan yükselen” sözcüklerin büyüsüyle başlayacağını…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 29 Nisan 2009)
August Spies, “Chicago Sekizleri” olarak anılan, 1 Mayıs’ın İşçilerin dayanışma ve mücadele günü olarak anılmasına vesile olan “Haymarket Olayı” içinde yer alan, 11 Kasım 1887’de idam edilen dört anarşistten birisiydi. İdam edilmeden evvel mahkemede “gizli ateş”in varlığından bahsetmişti: “Eğer bizi asarak, haksızlığa uğrayan tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde ölesiye çalışan ve kurtuluşu arzulayan milyonların bu hareketini, işçi hareketini yok edebileceğinizi, ezebileceğinizi umuyorsanız –eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurda, burda veya orada, arkanızda, önünüzde, her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz!”
Böyle demişti August Spies, işçilerin 8 saatlik çalışma süresi için hayatını feda ederken. Onunla birlikte Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fischer da idam sehpasına çıkmış, Louis Lingg adlı arkadaşları da idam sehpasına çıkmayı reddetmiş ve kendisini öldürmüştü. Anarşistlerin cenaze törenine 600.000 işçi katılmış, 1893’te de, Illinois Valisi, yargılamanın adil yapılmadığını itiraf ederek, idam edilenlerden ve ailelerinden özür dilemiş, hapiste tutulan diğer iki anarşisti de serbest bırakmıştı.
Onun bu sözlerinden 23 yıl evvel, Birinci Enternasyonal’ın Basel Kongresi’nde konuşma yapan Francau, işçilere şöyle sesleniyordu: “Çok uzun zamandan beri diplomalı düklerin ve bilim krallarının himayesi altındaydık. Artık, kendi işimizi kendimiz görelim; ne kadar beceriksiz olursak olalım, hiçbir zaman başkalarının bizim adımıza yaptıklarından daha kötüsünü yapamayız.”
Daha kötüsünü, istesek de yapamayız gerçekten. Savaşlarla, sömürüyle, adaletsizliklerle dolu bu dünyada, karın tokluğuna çalışan milyonlarca işçinin 1 Mayıs’ta meydanlara çıkarken, Francau’nun bu sözlerini anımsaması gerek. Ve her tür milliyetçiliğin, ırkçılığın, sadece ezilenleri bölmeye yaradığını, August Spies ve arkadaşlarının, çalışma saatini sekiz saate indirmek için ilk 1 Mayıs’ı örgütlediklerinde, siyah ve beyaz ırktan yüz binlerce işçinin aynı coşkuyla meydanları doldurduğunu da unutmamaları gerek. Üstelik onlar bunu yaparken, ABD’de ırkçılık en parlak dönemlerini yaşıyordu. Ezilenlerin siyah derilisi, beyaz derilisi olmazdı. Ezilenlerin rengi, yedikleri lokma, çektikleri acı ve onları saran “gizli ateş”in alazıyla aynıydı aslında. Her tür milliyetçilik, ırkçılık, işçilerin mücadele gücünü bölerek vampirleri uzun ömürlü yapmaktan başka bir işe yaramayacaktı.
Raoul Vaneigem, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Gündelik Hayatta Devrim” adlı kitabında ezilenlerin talebini ve amacını şöyle özetler: “Yargıç olmak istemiyoruz, sadece köleliğin yıkılmasının dışında, yeni bir masumiyeti, erdemli bir hayatı yeniden keşfeden kölesiz efendiler olmak istiyoruz.”
Masamın üzerinde, 2006’da yitirdiğimiz anarşist tarihçi Paul Avrich’in kitapları duruyor. Onun Doruk Yayınları’ndan çıkan “Anarşist Portreler”, Sel Yayınları’ndan çıkan “Amerikalı Anarşist Voltairine de Cleyre’in Yaşamı”, Metis Yayınları’ndan çıkan “Rus Devriminde Anarşistler” ve Versus Yayınları’ndan çıkan “Kronstadt 1921” adlı kitapları… Avrich’in “Haymarket Trajedisi” adlı kitabı Türkçe’ye aktarıldı mı bilmiyorum. Ama 1 Mayıs’ın başlangıcı olan Haymarket Olayı’na dair en güvenilir eserlerden birisi olduğu kesin. Avrich’ten bahsetmişken, 13 Nisan 2009’da kaybettiğimiz bir başka değerli tarihçi-yazar Abel Paz’ı da anmak gerek. İspanya İç Savaşı’nda Durutti’nin yanında çarpışan Abel Paz’ı, Kaos Yayınları’ndan çıkan “Halk Silahlanınca - Durruti ve İspanya Anarşist Devrimi” adlı kitabından hatırlarsınız belki.
Gecenin karanlığında yanıp sönen gizli ateşlerden anlıyor İvam, 1 Mayıs’ın yaklaştığını… Vampirleri yok edecek o büyük yangının, gençlerin derisinde yazan “çıplak ve yepyeni, gerçek olana, yaşanası olana yapışık / Yüz binlerce ağızdan yükselen” sözcüklerin büyüsüyle başlayacağını…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 29 Nisan 2009)