Mavi Acı
Posted: 29 Haziran 2014 Pazar by bülent usta in
0
Ada uykusu bu, çok uyutur. Uyumuşuz biz de, dalga seslerini
dinleyerek. Alışkın olduğum yatağımda değil de deniz kenarında uyanmanın,
gözümü açar açmaz denizle karşılaşmanın verdiği şaşkınlık, içimdeki acıyı mavileştirmişti,
renksizdi ne zamandır. Yoldayken bir çocuğun daha öldürüldüğü haberi gelmişti. “Sokaklarda
mızıka çalma çocuk, vurulursun” dediği gibi Attilâ İlhan’ın, siyaset ve ölüm
hep yan yanaydı bu topraklarda ve en çok çocuklar öldürülüyordu, çünkü en
dayanılmaz ölüm çocukların ölümüydü. Şiirin devamında “Korkusu kalmış içimizde
terkedilmiş çocukların” dediği gibi, yıkık dökük bir odada, tasını tarağını
toplayıp gitmiş bir gökyüzünün altında, insanların içine korku ve karanlık
salan bir devletle baş başa kalıyorduk hep. Dünyanın adaletsizliklerden ibaret
bir yer olduğunu iyi biliyorduk, başka bir şey bilmemiz istenmiyordu zaten. Ya
dünyanın bu hâlini kabul edip ona uyum sağlamalı ya da hınç ve intikam
duygularıyla karmaşıklaşan adalet tutkusuyla yanıp kavrulmalı... Şarkılarda ve
şiirlerde, kendine acımayla dolu keder bu yüzden daha çok sanki. Belki de en
iyi arabesk anlatıyordur, bu toprakların derinine işlemiş o çaresizliği…
Robert C. Solomon’un Ayrıntı’dan çıkan “Adalet Tutkusu”
kitabında yazdığı gibi, yine de kendine acımaktan, kendini çaresiz bir kurban
gibi hissetmekten daha iyi, dünyayı değiştirme ihtiyacıyla ortaya çıkan o hınç.
“Zirvedekilere, gücü elinde bulunduranlara yırtıcı bir gözle bakar” diyen Solomon’a
göre hınç, insanın kendi bedbahtlık duygusunu korumasının tek yolu ve o duyguyu
başkalarıyla paylaşmasındaki ısrarı da şefkatten alır gücünü. Hınç ve intikam
hisleri, her ne kadar rahatsız edici ve kötü olsa da, Solomon’a göre insanın
içindeki adalet tutkusu, bir şeyleri değiştirme gücüne başka türlü dönüşemiyor.
Dünyanın her yerine şiddet ihraç eden ABD gibi devletlerin liderleri “Şiddetle
hiçbir şey elde edilemez” derlerken, varlıklarını koruyan ve güçlendiren
şiddeti değil de, adalet tutkusundan kaynaklanan şiddeti kastederler sanki.
Çünkü elde ettikleri her şeye, gizli ya da açık şiddetle sahip olmuşlardır.
IŞİD, intihar bombacılarıyla devlet kurmuyor mu bugünlerde? Sonra IŞİD’in
lideri çıkıp “Şiddetle hiçbir şey elde edilemez” dese, kim inanır.
Güneşin doğuşunu denizin kenarında izlerken, ayaklarıma
ulaşan dalgalarla mavileşen acım, Kafka’nın güncesine Kierkegaard’dan yaptığı
alıntıyı hatırlattı... Siegfried Kracauer’in Metis’ten çıkan “Tarih –Sondan Bir
Önceki Şeyler” kitabında da vardı o alıntı, sonsöz yerine. İlk cümleleri şöyleydi:
“Ama özgünlük sahibi bir insan gelip de ‘dünyayı olduğu gibi kabul etmeli’
değil de, ‘dünyayı nasıl olursa olsun, ben dünyanın paşa keyfine göre
değiştirmeye hiç niyetim olmayan bir basitliğe sadık kalıyorum’ der demez, bu
söz işitildiği anda, âdeta varoluşun bütününde bir dönüşüm ortaya çıkar…”
Kendimi balıkçı olarak hissetmem, o basitliğe sâdık kalmamla
ilgili oldu sanki hep. Belki de o yüzden Philippe Djian’ın “Betty Blue” adlı
romanındaki o musluk tamircisi yazarın iç sesindeki maviliğe yakın buldum
kendimi. Dünyanın ve aşkın ona sunduğu tüm karmaşıklığa ve adaletsizliklere
rağmen duygu ve düşüncelerine sonuna kadar sadık kalmanın o mavi acısı… Kendine
acımanın, çaresiz hissetmenin renksizleşen acısı, dayanılmaz geldi bana hep. Farkında
olmadan umutsuzluğu örgütleyen o renksiz acıyla her karşılaşmamda, “Betty
Blue”daki musluk tamircisi yazarın “Ve bundan sonra insana sadece umutsuzluğun
kaldığına inanmak, bir kere daha yanılmaktır. Çünkü umutsuzluk da bir yanılsamadır”
sözünü hatırlarım. Başıma ne gelirse gelsin, biliyorum ki beni ayağa kaldıracak
olan da bu duygu olacak hep. Yani hayatı ve aşkı kutsayan, ölümü savunan
iktidarlara karşı duran içimdeki mavi acı… Turgut Uyar’ın “Acının Coğrafyası”
şiirinde yazdığı gibi “kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır / tutanaklarda
duvar diplerinde ve bazı yerlerde / örneğin çukurova ve mekong köylerinde /
acıdır ağacın gölgesini yapan…” Aynı şiirin sonunda, “biliyor musun güçlü
dağları görmenin zamanıdır” diyerek, acısını mavileştirir. Ağacın gölgesini
yapan bu acı, adaletsizliklere ve sahteliklere direnmemizi sağlayan, bizi biz
yapan…
Kıyıda durmuş, uçsuz bucaksız görünen maviliğe bakarken, izlediğim,
içimin denize akışıydı. Acının coğrafyasında, denizlere akmakla dağlara çıkmanın
buluştuğu yer aynı…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 18 Haziran 2014)