Dünya kötü bir yer değil!
Posted: 6 Ocak 2019 Pazar by bülent usta in
0
Denizin kenarında ıssız bir koy keşfediyoruz. Koyun
biraz yukarısındaki koca bir incir ağacının dallarına tüneyip, dalgaların
sesini dinleyerek Ay’ı izliyoruz. Kışa yaklaşıyor olsak da hava hâlâ sonbahar
tadında. Çantadan şarap çıkaracağını sanıyorum önce, sıcak çayla dolu bir
termos çıkarıyor. “Şarap olaydı, iyiydi” diyorum. “Biz de şarap gibi içeriz çayı” diyor
gülerek. Bazı insanların sürekli gülmesi lazım, onlar gülmeyince dünya
kararıyor.
Ay’a ve denize bakıp çayımı yudumlarken, nedense
aklıma Truman Capote’nin “Çimen Türküsü” kitabı geliyor. Bilmem, o kitabı
okuyup hüzünlenen olmuş mudur? Öyle acıklı bir kitap da değildir üstelik, güldüren
sahneleri çok olsa da, kitabı bitirdiğim gece, balıkçılar kahvesinden çıkıp eve
gelene kadar mutlulukla hüzün karışımı bir duygu sarmıştı içimi. Okuduğum şey, masumiyetti, saflıktı,
dayanışmaydı, aşktı, dostluktu, çocukluktu, doğaydı… Bütün bunlar,
birbirleriyle iç içeydi.
Bunu ona söylüyorum ve kitapta
Dolly’nin kendi kendine sorduğu soruyu tekrarlıyorum, “Dünya kötü bir yer mi?”
Seyrettiğimiz manzaranın güzelliği karşısında benim böyle bir şey sormama
şaşırıyor önce. Çayından bir yudum alıp denize doğru bakarken, sanki
söylenmemesi gereken bir şeyi itiraf ediyormuş gibi, “Dünya kötü bir yer”
diyor, “Baksana, gazeteler çocuklarını öldürenlerin haberleriyle dolu. Biri üç
yaşında, biri beş yaşında iki çocuğunu öldürüp intihar etmiş… İnsanların hayatlarıyla
oynanan iktidar ve güç oyunları ve buna seyirci kalan, hatta alkışlayan
milyonlarca insan…” Söylediklerini üzerinden silkeler gibi yerinde kıpırdanıp
“Ama buradayız ve dünya güzel. Birdenbire farkına varılan ve sonra hemen
unutulan, hatırlatılmasına ihtiyaç duyduğumuz bir güzellik…” Şiirle karşılık
veriyorum sözlerine Turgut Uyar’dan alıntılayarak: “Karanlıkta dünyayı bir bir
hatırlamak / Ben yeter dedikçe şehirlerin güzelleşmesi /Bir anda kendi kendime
bulduğum mutlu gerçek / Bir kadın var beni onun iki eli iki gözü kurtarır
yaşamamaktan…” O da şiirle devam ediyor: “Aldatıldığımız önemli değildi yoksa /
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak…”
Capote’nin kitabında Collin şöyle diyordu, dünyanını
kötülüğüne şaşıran Dolly için: “Hangi düşünce ve duygulardan kurulmuş olursa
olsun, insanın kendi dünyası her zaman güzeldir, kaba, çirkin olamaz. Dolly,
kendi dünyası içinde, incelmiş, uygarlaşmıştı, bu dünyasının içinde ben ve
Catherine vardık, birlikte paylaşıyorduk bu dünyayı, işte bu yüzden de çevresinde
dönüp dolaşan kötülüklere aklı ermiyordu. Hayır Dolly dünya kötü bir yer değil.”
Elinde tuttuğu çay bardağını kadeh gibi kaldırıp
“Capote ve dünyanın güzelliğine!” diye bağırıyor. Sonra sessizleşiyor bir süre,
“Sanırım, gazetede okuduğumuz kötü haberler karşısında yaşadığımız çaresizlik
ve çöküntünün nedeni bu, kendi dünyamızı dünyanın kendisi sanıyoruz. Bu yüzden
aklımız ermiyor bazen olup bitene.”
Peki ama başka türlü nasıl olabilir ki, diye
düşünüyorum. Öğrenirken dünyayı, kötülükleri de öğrenip alışmıyor muyuz?
Otobüste ayakta gitmemek için diğerleri gibi itip kakmaya başlamıyor muyuz?
Diyorum ki, “Kötü şeylere aklımızın ermemesi iyi bir şey bence. Dünyayı kötü
bir yer diye bellersek, tuzağa düşeriz. Kendi kötü davranışlarını haklı
göstermek için, başkalarındaki kötülük ve olumsuzluklara dikkat kesilenler gibi
oluruz.”
Konuşurken yağmur başlıyor usulca. Denizden esen
rüzgâr, üzerimizdeki kurumuş yaprakları savuruyor. Romanda Dolly’ye âşık olan
Yargıç’ın ezberlediğim sözlerini tekrarlıyorum: “Sevmekten söz ediyoruz. Bir
yaprak, bir avuç tohum... İlk önce bunlarla başlayın. Sevmek nedir biraz
öğrenin. Önce bir yaprağı, yağmurun yağışını, sonra o bir tek yaprağın size
neler öğrettiğini, yağmurun içinizde neler yarattığını duyup anlayabilecek bir
insan sevin. Kolay iş değil, biliyorum. Belki bir ömür boyu sürer. Bana da öyle
oldu ya zaten, ama gene de istediğime erişemedim, sadece istediğimin ne kadar
gerçek olduğunu biliyorum: Doğanın bir yaşam dizisi olduğu gibi, sevmenin de
bir sevgi dizisi olduğunu anladım.”
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 15 Kasım 2017)