Hayatın Önsözü
Posted: 1 Mart 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Her insanı bir kitap gibi
düşünürüm genellikle. Kendimi de bir kitap olarak düşünürüm ve yaşadığım bu
kitabın müdahale edebileceğim tek yeri maalesef önsözünden başka bir yer olmaz.
Geçen gün hayatıma yazdığım önsöz birdenbire değişti. Daha önce büyük
uğraşlarla değiştirdiğim olmuştu bu önsözü ama bu defa nasıl değiştiğini anlayamadım.
Her zamanki gibi sıcaktan uyuyamamış, sabahleyin Kadıköy’ün vapur kaçırma
şampiyonu olmaktan kurtulmak için son bir umut depar atıp vapura yetişmiş,
güverteye çıkıp rüzgâra karıştığım anda mı olmuştu bu değişiklik? Yoksa, üç
kulaklı bir kedi olan dostumun bir gece ismini kulağıma fısıldadığı Kedi
Azizesi’yle tanıştığım zaman mı? Her şey o kadar hızlı ve derinden bir güçle
gerçekleşmişti ki, artık hiçbir treni ya da vapuru kaçırmayacağım, hiçbir acı
ve kötü olayın beni umutsuzluğa düşürmeyeceği tuhaf bir duyguyla yaşayacağımı
hissettim bir an.
Üstelik, dış dünyada yolunda giden
pek az şey vardı. Malatya’da Alevi bir ailenin, sırf Alevi olduğu için linç
edilmeye kalkışılması, tescilli bir işkencecinin kamuoyunda yaşanan infiale
rağmen “işkenceye sıfır tolerans” sözü vermiş bir hükümet tarafından terfi
ettirilmesi, Bahçelievler Katliamı’nı yapanların serbest bırakılması gibi
insanı dehşete düşüren pek çok olumsuzluğa rağmen, nasıl oluyordu da, böylesine
derin ve güçlü bir değişim yaşayabiliyordum iç dünyamda?
Bu yaşadığım duyguyu İvam’a açtım.
İvam, çok güldü halime. Neredeyse bütün zamanımı ayırdığım kitap okuma uğraşısının
kendimi bir kitap gibi düşünmeme neden olmasına şaşırmadı elbette. Ama bir
kitap olarak önsözümün yeniden yazıldığını bilmek onu gülümsetti. “Ne
sanıyordun” dedi “hep aynı kitap olarak okunacağını mı? Her şey değişir,
önceden yazılmış kitaplar bile. Kendisinden sonra yapıtlarını insanların okuyup
nasıl yorumladığını bilseydi Kafka, çok şaşırırdı mesela. Sadece Deleuze ve
Guattari’nin kendisiyle ilgili yazdıklarını okuması bile yeterli olurdu, kafayı
yemesi için.” İvam’ın ne demek istediğini anlamıştım. Kedi Azizesi’yle
tanışınca olmuştu bu değişiklik. Aşk, böyle bir şeydi. İnsan, âşık olduğu
kişiye yeni bir önsöz yazmaktan kendini alamaz. Daha önce kimsenin göremediği
ayrıntıları görür gözleri, başka bir yoğunlukta ve derinlikte ele alır tüm
anları, cümleleri. Bir bakmışsın onun hayatının önsözünü değiştirirken, kendi
önsözün de değişmiş.
Bunca olumsuz ve kötü şey
yaşanırken, benim aşktan bahseden bir yazı yazıyor olmamı garipseyenler olur mu
acaba? İvam, üçüncü kulağıyla zihnimden geçenleri duymuş gibi, kucağıma fırladı
ve “Şöyle düşün: Bu tür duyguları, daha doğrusu kendi iç dünyamızı ihmal
ettiğimiz için de yaşanıyor tüm bu kötü şeyler. Kaç haftadır insanların içine
hapsolduğu o boşluk duygusundan kapitalizmin nasıl faydalandığından bahsedip
duruyorsun. İnsanın o içsel boşluktan kurtulma yollarından birisi de sevgi
değil mi?” dedi. İvam’ın bu sözleri, Cemal Süreya’nın “Öyle düzeltici
öyle yerine getiriciydi sevmek” dizesini getirdi aklıma. Herkes önce kendi
önsözünü değiştirmekle başlamalıydı işe. Hayatın önsözü ancak böyle değişebilirdi.
Boşuna mı demiş Ece Ayhan “Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler” diye. Oriana Fallaci, “Bir İnsan” adlı romanında aşkı “suç
ortaklığı” diye tanımlarken, okumuş muydu acaba Ece Ayhan’ın bu dizesini? Hani
gazetelerin tatil günü eklerinde bahsedilen aşkla aynı şey değil elbette Ece
Ayhan’ın ya da Fallaci’nin bahsettiği aşk. Pazarlanan, sömürülen, hayatın
anlamı olarak değil de sadece bir süsüymüş gibi dile getirilen aşkların
yüzeyselliğiyle kuşatıldıkça, insanların ıssızlaştığı bir çöle dönüşmüyor muydu
hayat?
Âşık
insan, Kafka’nın roman kahramanlarına benzer biraz. Kracauer şöyle yazmıştı
Kafka’nın roman kahramanlarını: “Dünyaya geri fırlatılmış biri gibi bakar
dünyaya; imparatorun yaşadığı ve bilinmeyen yasaların yurt edindiği yerlere
uzanan yoldan geri dönmek zorunda kalan biri gibi.” Rüyadaymış gibi yaşadığı
içindir ki, her şey ona mucizevi ve anlaşılmaz gelir, şaşkınlıkla takip eder
karşısına çıkan işaretleri. O işaretlerin hepsi, içsel bir yolculuğa aittir ve
aradığı şey rüyasını gerçeğe, gerçeği rüyaya dönüştürecek sihirdir aslında.
Levinas aşkla ilgili olarak “olanaklıdan daha uzak bir gelecekten gelmektir”
derken, kastettiği şey, bir yandan o uzak geleceğin arayışı değil midir? Ait
olduğumuz ve bize kaybettirilen o uzak geleceğin…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 1 Ağustos 2012)