Hoyrat ve Uzak
Posted: 1 Mart 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Üç kulaklı bir kedi olan dostum
İvam’ın geri dönüşüyle hayatım değişti yine. Başıma gelen güzel
şeyleri anlatamam. Anlatmamam gerek, çünkü İvam’ın dediğine göre
büyü bozulurmuş. Ama İvam’ın yaptığı büyü sadece benim kişisel yaşamıma yetiyor
ne yazık ki? Halbuki dışarıda koyu mu koyu bir sessizlik ve baskı devam ediyor
kaldığı yerden. Gaz bombalarının yaydığı sisin içinde geleceğini arayan bir
halkın yönünü şaşırtmak artık o kadar kolay olmasa gerek.
BDP’nin
Diyarbakır’da düzenlediği “Özgürlük İçin Demokratik Direniş” mitinginde
yaşananlar, bana Turgut Uyar’ın “Malatyalı Abdo İçin Bir Konuşma” şiirini
anımsattı. Şöyle diyordu Malatyalı Abdo: “Ne kadar hoyratsınız ve uzaksınız.”
Hoyrat ve uzak olmaya devam edildikçe başka tür hikâyeler birikiyor insanların
yüreğinde. Hikâye deyip geçmeyin, hayatımıza o biriken hikâyeler yön veriyor,
farkında olsak da, olmasak da… Malatyalı Abdo, şöyle diyor yüreğinde biriken o
hikâyeyi dile getirirken: “Ben de bu
dünyaya geldim geleli / Ucu mor püsküllü marpucum mu var / Ya bir savaş çıkar
bozar dengemi / Ya bir ahu gözlü kıyar canıma / Ah! Şimdi bakmayın kocaman
bıyıklarıma / Kucağımda kuş gözlü bir küçük kız / Kentlerde o anasız ben kadınsız
/ Tumturak bir nasır boğazımda / Her şey akıp gider bir katı hüzün kalır / Her
zaman geceleyin kalır o, bazan gündüzün kalır / Ben de bu dünyaya geldim geleli
/ Ölmezsem, öldürmezsem / Kim benim farkıma varır?”
İvam, benim şiir okuduğumu görünce, atladı hemen
kucağıma. Devletin göstericilere
müdahale edişindeki hıncın, aslında çaresizliğin dışa vurumu olarak
görülebileceğini söyledi. Devletlerin çaresiz kalınca neler yaptıklarından
bahsetti bana gecenin sessizliği içinde. 30 Ocak 1972’de Kuzey İrlanda’nın
Londonderry kentinde, İngiliz Ordusu’na bağlı 1. Paraşüt Alayı’nın silahsız ve
sivil göstericilere rastgele açtığı ateş sonucu 14 kişi hayatını kaybetmişti.
Çaresiz kalmış bir devletin yapacağını yapmıştı İngiltere Devleti ve 38 yıl
sonra İngiltere Başbakanı özür de dilemişti askerlerinin yaptığı o katliamdan.
Belki yıllar sonra Türkiye’de de böyle özürlere tanık olacağız. Sivas Katliamı
gibi onca katliamdan sonra uzun mu uzun bir özür listesi oluştu, hangi yüzle
ve nasıl özür dilenebileceğini bilemiyorum hiç.
Paul Ricoeur, Metis Yayınları’ndan çıkan “Hafıza,
Tarih Unutuş” adlı kitabında şöyle diyor sözcüklerin üstüne basa basa: “Kamu
düzeninden yarar sağlayan kişi, bir anlamda parçası olduğu devletin yaptığı kötülüklere
tepki göstermek durumundadır.” Devletin bir parçası olduğumuz gerçeği, unuttuğumuz
ya da unutmak istediğimiz bir şey. Belki de bu yüzden bu kadar seyirci
kalınıyor yaşananlara. Yine Ricoeur’ün dediği gibi “körleşmenin sorumluluğu
herkese ait.” Bütün mesele, bilmeye cesaret edip kendi anlatımızı kurabilmekte.
Malatyalı Abdo diyor ya, “Ölmezsem, öldürmezsem / Kim benim farkıma varır?”
Malatyalı Abdo’nun bu sözünü, yıllar evvel Turgut Uyar’ın dizelerinden dinleyip
anlayabilseydik eğer, binlerce insanı kaybedecek bu çatışma süreci yaşanmazdı
muhtemelen. Malatyalı Abdo’nun anlatmak istediği şey, kendisine başka bir
seçenek bırakılmadığı, kendi anlatısını kurma yetkisinin kendisine
verilmediğiydi. Bugün yaşanan şey de, Kürtlerin kendi anlatılarını yine kendileri
tarafından kurma mücadelesinden başka bir şey değil aslında. Ezilenler
öncelikle kendi anlatılarını kurmakla başlıyorlar mücadeleye. Yoksa geriye
sadece “bir katı hüzün kalır” ve fark edilmek için ölmekten ve öldürmekten
başka bir çaresi kalmayan insanların o koyu sessizliği… Aslında devletleri
çaresizliğe sürükleyen de, silahlı direnişlerden çok, Ricoeur’ün bahsettiği o
anlatı kurma becerisiden başka bir şey değil. Yoksa İngiliz askerleri ne diye
tamamen silahsız ve korunmasız sivillere ateş açsın? Kürtler, artık kendi
anlatılarını kendileri kuruyor ve onların bu potansiyelinin, savaş uçaklarıyla
ya da tomalarla engellenebilecek bir şey olmadığını, tüm parçası olan “hoyrat
ve uzak” insanların anlaması gerek.
Malatyalı Abdo şöyle diyordu Turgut Uyar’ın
şiirinde: “Ah! Her şey akıp gider, bir tarlalar ve sevda kalır”. Her şey akıp
gidiyor, gidiyor da, yaşadığımız bu utançlar nereye saklanır, onu bilmiyorum
işte Malatyalı Abdo.
Bu aralar kendimi biraz mutlu hissediyorum ya,
İvam’ın büyüsüyle. Yine de Turgut Uyar’ın “anlık mutluluklar (mutsuzluklar
birikir) birikmiyor” sözünü aklımdan hiç çıkarmıyorum, “mutluluk evsenseldir ve
kolayca bölüşülür” dizesini de…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 18 Temmuz 2012)