Tuhaf Sevgi
Posted: 5 Eylül 2013 Perşembe by bülent usta in
0
-->
Edebiyatta da, siyasette de çölümsü bir ortamda serap görüp
kum tepelerini vaha zannede zannede hayal kırıklıklarıyla dolu bir hayat
sürerken, herhangi bir karşılık beklemeden insanların düşünceleri uğruna ya da
hakikate ulaşma uğruna türlü zorlukları ve umutsuzlukları göğüsleyişindeki gizi
düşünüyordum 1 Mayıs’tan önceki gece. İçimde tuhaf bir coşku, tarifi zor hüzne
bulanmış bir neşe vardı gece gece. Neydi bu her şey kötüye giderken umutlu olma
ruh hali?
Bu ruh halinin en önemli nedeni, bazı insanların nedendir
bilinmez içlerinde taşıdıkları, bazen kurtulmak için çaba bile gösterdikleri o
“tuhaf sevgi”ydi bana göre. “Tuhaf sevgi” dememin sebebi, diğer sevgi türlerine
göre fazlaca talepkâr, acımasız ve huysuz bir sevgi olması. Kendi arzularını
doyurma işine yarayan dünyevi sevgiden ya da oldukça karmaşık niteliklere sahip
olsa da sonunda insanı bir ödülün beklediği Tanrı sevgisinden farklı bir
sevgiydi bu. Öyle akılla, mantıkla filan anlaşılması zor bir şey. Mesela Hrant
Dink, bu “tuhaf sevgi”ye yakalanmamış olsaydı, muhtemelen aramızda olacaktı.
Ama sanki kontrolden çıkmış gibi, o “tuhaf sevgi”nin peşine takılıp, kendisini
her taraftan kuşatılmış korkunç bir dünyanın içinde buldu. Başına gelecekleri
bilmiyor olabilir miydi, hakikat söyleyicisi olarak ortaya çıkarken?
Yazılarından gördüğümüz kadarıyla, her şeyin farkındaydı ve içindeki o “tuhaf
sevgi”nin taleplerine boyun eğmeyi tercih etti her zaman.
O “tuhaf sevgi”, içine doğduğumuz dünyanın kötü bir yer
olduğundan emin olduğu için olsa gerek, içine girdiği insanı dünyayı
değiştirmeye kışkırtır her zaman. Bize saldıran, azar azar içimize çökmemizi
sağlayarak bizi yok etmek isteyen dünyayı, hakikat arayışlarıyla değiştirmemizi
ister o “tuhaf sevgi”.
İlham Dilman’ın YKY’den çıkan “Sevgi” adlı kitabında
Kierkegaard, Hıristiyanlık’taki sevgi anlayışını yansıtan “Komşunu kendin gibi
seveceksin” sözüne, “kendin gibi” ibaresi yüzünden karşı çıkar. “Gerçek sevgi
fedakârlık sevgisidir,” Kierkegaard’a göre. Komşunu kendin gibi seveceksin
emri, bir başkasını kendinden daha fazla sevmeni yasaklar ki, böyle bir
sevginin “Tanrı sevgisi”ne dönüşmesi mümkün olamaz artık. Bahsettiğim o “tuhaf
sevgi”nin “Tanrı sevgisi”yle bir alakası yok, ama benzer bir yanı var: İnsanın
hakikati kendisinden ve diğer şeylerden daha çok sevmesini talep eder “tuhaf
sevgi”. Çünkü diğer tüm sevgilerin huzur bulabileceği gerçek bir dünyanın
yaratılması, ancak Kierkegaard’ın bahsettiği fedakâr sevgiyle mümkün olabilir.
Yani “dünyayı kurtarmak” isteyen insanların sevgisiyle…
Geçenlerde birisi, bir olayı yorumlayışımdan yola çıkarak
“dünyayı kurtaran adam” rolüne kendimi fazlasıyla kaptırdığım yönünde bir
eleştiri getirmişti. Demek istediği şey, devrimcilerin egosu yüksek insanlar
oldukları için, başka insanların sorumluluğunu üzerlerine alıp, acılarını kendi
acıları belleyip dünyayı kurtarmaya çalışarak, büyük bir yanlışın içine
düştükleri. Peki diyelim ki “dünyayı kurtaran adam” olmak yanlış. Öyleyse diğer
seçenek ne? Her şeyin akışına bırakıldığı, kurtulacaksa bile, bunun o akışın
içinde kendi kendine olacağı bir dünya mı? Hrant Dink, “Ermeni Sorunu”nun yüz
yıldır kendi kendine çözülemediğini gördüğü için “dünyayı kurtarmaya” çalışmamış
mıydı?
Thomas Bernhard’ın YKY’den çıkan “Düzelti” adlı romanındaki
anlatıcı, içine doğduğumuz dünyanın, özene bezene üzerimize giydirilen her
tarafı yırtılmış, bize iyice küçük ya da iyice büyük gelen pis bir giysiye
benzediğini söylüyordu, anımsadığım kadarıyla. Bazıları o giysinin tam
bedenlerine göre olduğunu düşünebilir, hatta o giysiden yayılan kan ve barut kokusuna
burunları alışmış da olabilir. Ama dünya, insanlığın yaşadığı dehşet verici
acıların izini taşıyan kanlı ve pis bir giysi olarak üzerimizde duruyor yine de.
O giysiyi ilmik ilmik araştırıp tüm yırtıklarını, üzerindeki kan ve petrol
lekelerini tespit ederek nasıl bir giysi tasarlamamız gerektiğini öğrenmemiz
gerek öncelikle. Ancak ondan sonra, giysinin kolayca yırtılacak yerlerini daha
sağlam dikmemiz mümkün olabilir. Kierkegaard’ın “sevgi inşa eder” dediği gibi,
sevgi aynı zamanda dünyanın yırtıklarını dikmeye de yarar…
Birazdan sabah olacak. 1 Mayıs sabahı… Dünyanın ezilenleri,
yani terzileri, içlerindeki o “tuhaf sevgi”yle birlikte, hatta o sevgiyi bir mezuraymış
gibi kullanıp dünyanın meydanlarında ölçü alacaklar…
İyi sabahlar…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 2 Mayıs 2012)