Başka bir rüzgâr

Posted: 7 Şubat 2017 Salı by bülent usta in
0

Rüzgâr etikçe eski ahşap balkonun kapısındaki tülü havalandırıyor. Yanına uzanıyorum, az evvel çocuklar gibi şenken, hüzün çökmüş üzerimize. Max Frisch’in “Günlükler”inde sorduğu soruyu mırıldanıyor: “Bir taraftan ahlaklı olmak ve bir taraftan da yaşamaya devam etmek imkânsız. İkisini de yarım yapmak zorunda kalıyor insan.” Öyle mi gerçekten, imkânsız mı? Hangi yaşam, nasıl bir ahlak diye sormak gerekmez mi önce? Darbe girişimi olmuş, savaş uçakları daha yeni üzerimizden geçmiş, insanlar ölmüş, sokaklarda devlet emriyle kutlamalar yapılmışken…

Yaşamı, yaşama sevincini değersizleştiren bütün bu şiddet dolu güç ve iktidar savaşlarının seyircisi olmaktan yorulmuşuz artık. Bir taraftan siyaset yapmak ve bir taraftan ahlaklı olmak bu kadar zor mu? Üç beş yıl evvel kol kola gezenlerin birbirlerini boğazlayarak, kişisel çıkarlarını kutsal birtakım değerlerin ardına gizleyerek yaptıkları büyük, çok büyük kötülüklerin neden olduğu olaylarla etrafımız kuşatılmışken… Onların peşine takılıp ne derler ve yaparlarsa onaylayanların neden olduğu lanet yüzünden başımıza daha beter şeyler geleceği de malum. Bu güç savaşının herhangi bir yerinde olmamak, umursamazlık ya da rahatlıkla sonuçlanmıyor. Katliamlarla, saçma sapan akıl dışı politikalarla oyuncağa dönüştürülmüş bir devlet aygıtı içinde sıkışıp kalmışız, başımıza gelecekleri kestiremiyoruz. Kavramlar da bu güç savaşının oyuncağına dönüşmüş. Demokrasi denilince bile o kadar farklı şeyler anlaşılıyor ki. Bir lidere tapmak da demokrasi, idam istemek de, linç etmek de… Herkes barış istiyor, herkes demokrasi taraftarı, herkes sevginin yüceliğinden bahsediyor.

Bataille’a göre, toplumsal normların dayandığı ahlak, alışkanlıklardan ibaret ikiyüzlü bir ahlaktır ve toplumun yüksek ahlaka ulaşması için, sanatın insanları kışkırtarak yasakları ve kuralları aşmalarına yardımcı olmak gibi bir görevi vardır. Calvino’ya göre ise, “Yeni Bir Sayfa”da yazdığı gibi, ahlak, değerler ile davranış arasında bir tutarlılığa ulaşma isteğinin yarattığı gerilim ve bu uyumsuzluğun bilincinde olma hâlidir. Ahlak politika hâline gelir, politikanın özel adıdır. Ahlakçılık, ahlakın belirli bir anda öngördüğü değerler ve davranışlardan başka değerler ve davranışlar olması gerektiğini ya da olabileceğini yadsıyan kişinin düştüğü hatadır.

Frisch, “Günlükler”inde, “Terör nereden beslenir?” diye soruyordu. “Bizim yaşama irademizden ve ölüm korkumuzdan, evet, ama bir taraftan da bizim ahlaki vicdanımızdan. Vicdanımız ne kadar güçlüyse, çöküşümüz de o kadar kesindir.” Belki de bu hâlde oluşumuzun nedeni vicdanımızdır, çöküşümüzü bu kadar hızlandıran. Çünkü yaşananlara bakıp inanamıyoruz. Bir insanın kendisini intihar bombacısına dönüştürebilmesindeki çaresizliği ve acımasızlığı anlamak o kadar zor ki… Terörün bu kadar artması, ahlaki çürümenin yoğunluğunu gösteriyor. Birileri acı çekerken, açken, ezilirken sessiz kalmanın ve sadece hayatta kalabilmek uğruna her şeye gözünü kulağını kapatmanın çürümeyle ilişkisini kuramadığımız sürece... Ama ne var ki sistem böyle kurulmuş, böyle işliyor ve sistemin sonunu da bu çürüme getirecek. Hâlâ yaşananların ciddiyetinin yeterince farkında olunamaması, her şeyin bir oyunmuş gibi algılanması… Frisch, birbirinden riskli hareketler yapan ip cambazını umursamazca izleyen kalabalığa yönelik hoparlörden seslenen kişinin sözlerini not almış defterine: “Bayanlar, baylar! Cambazın dileği de sizinkinden farklı değil, o da sağ kalmak istiyor!” Bu sözlerden sonra, kalabalık daha bir dikkatle ve yürekleri ağızlarında izlemeye başlıyor gösteriyi.

Hava sıcak… Rüzgâr, eski ahşap balkonun tül perdesini havalandırdıkça, uzaktaki deniz ve üzerini kaplayan bulutlar görünüyor. Kazancakis’in sözlerini düşünüyorum: “En son, en büyük ayartıya boyun eğdiriyorum: Umut. Bizden istediği için savaşıyoruz; bizi işitecek kulaklar olmamasına rağmen söylüyoruz türkümüzü.” İşitmeseler de… Başka bir dünyanın mümkün olduğunu bildiğimiz sürece… Başka bir Türkiye mümkün, başka bir ahlak, başka bir siyaset…

Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 27 Temmuz 2016)

0 yorum: