Yaka paça umutsuz
Posted: 31 Mart 2015 Salı by bülent usta in
0
Bazen bir düşünceyi, kaçmasın
diye bacaklarımın arasına alıp geceler boyu bana bir şeyler söylemesini
isterim. O söyler, ben yazarım, hele bir de kışsa, hava soğuksa, seviştiğimiz
bile olur... Bazen de bacaklarımın arasından kurtulup yakama yapışır, bu defa
da o gitmez, söyleyeceklerini dinlemem konusunda ısrar eder. Geçenlerde umutsuz
bir düşünce yapıştı yakama, nereye gitsem peşimde, vapurda, sokakta,
kahvehanede yanımdan ayrılmıyor. Bazen ona kötü kötü bakıp “De git!” diye bağırdığım
da oluyor, ama hiç oralı değil, pişkin pişkin sırıtıyor. Umutsuzluk, kendine ve
hayata ihanet etmek gibi gelir bana, o yüzden peşimde dolaşıyor olması
tedirginlik verici.
Diyor ki, “Bıkmadın mı üç öğün
kasvet yemekten, çayın yanına biraz çocuk ölümü, tatlı niyetine biraz kışkırtma,
hava almak isteyince bolca biber gazı… Her güne birden fazla katliam, cinayet
düşüyor artık. Takvim yaprağını çevirmeye korkar oldun. İyi uyanmaya gör,
gazeteleri korkarak açıyorsun o gün, kendini iyi hissettiğin için utanacağın
bir sürü şey bekliyor çünkü seni dışarıda. Hâlâ anlamadın mı, demek ki insanların
çoğu tehlikede olduğunun farkında bile değil. Tehlikede olmadığını düşünen
biri, doğal olarak kendisini kurtarmak isteyenlerden nefret eder.”
Ona uzun uzun yanıtlar düşünüyorum
zihnimde, söylediği her şeyin bir yanıtı var ama ondan kurtulmak için görmezden
gelmenin daha iyi olacağına karar veriyorum. O devam ediyor yakama yapışıp konuşmaya:
“Bir iktidar kendini bu kadar
karikatürize etmişken, anlamsızlık duygusunun dipten dibe kendini hissettirmesi
kaçınılmaz. Çelişkilere tanık olmaktan da, o çelişkileri göstermekten de usandığın
olmuyor mu hiç? Boşa kürek çekiyorsun. İnsanları sorgulayan değil, hoşlarına
gidecek şeyler yazıp keyfine bakabilirdin, hem seni daha çok severlerdi, hem de
kolay olurdu senin için hayat, böyle kuşatılmaz, geçim zorluklarıyla uğraşmazdın.
Sen ilk değilsin, nice yazar heba etti kendini böyle. Şimdiki edebiyatçıların
çoğu, kariyer derdine düşmüş, en feci olaylarda bile sus pus oluyorlar, anlamışlar
artık düzenin nasıl işlediğini. Kitapları çok satsın, devletten teşvikler alınsın,
eserleri çok dile çevrilsin, ödüller verilsin derdindeler, sonra arada yuvarlak
laflar edip ne kadar duyarlı olduklarını da gösterirler, zor değil. Kendi
kendini bu kadar karikatürize yapmayı başarmış bir iktidarı destekleyenlerin
kendilerine yaptığı kötülüğe üzülmek de gereksiz. Her şeyi bildiğini sanan ve
koşulsuz itaat talep eden bir lideri takip ederek, kendi yaratıcılıklarını ve
enerjilerini heba ediyor oluşlarından, bir kişinin sözde sağlam iradesine
güvenerek kitlesel olarak iradesizleşmelerinden sana ne. Bu ülkede sadece sen
mi yaşıyorsun ki, ödenecek bedel sana bu kadar dokunuyor.”
Baktı ki, ne söylese beni kışkırtamıyor,
sözü Gezi’ye getirdi bu defa: “Gördün mü bak, kimse Gezi’yi ağzına almaz oldu
artık. Geri çekildi insanlar, ne kadar gaz yerlerse yesinler, bir şeylerin değişmeyeceğini
gördüler çünkü. Sen hâlâ hayal âleminde yaşayıp Gezi’ye güzelleme yapıyorsun.”
Bunu söylediğinde, tek tük sokak
lambalarının aydınlattığı ıslak ve ıssız bir sokaktaydık. Yakasına yapışıp onu
duvara yapıştırırken bilincim yerindeydi. “Geri çekilen bir şey yok, hem geri
çekilmek ya da durmak, düşünmek için gerekir bazen. Hangi yöne gideceğini
bilemedikten sonra hareket etmenin bir anlamı yok. Angela Davis, Boğaziçi’nde
yaptığı konuşmada, söz Gezi’ye gelince, bir olayın sonucu ile etkisi farklı olur
demişti. Somut bir sonucu olmayabilir, ama etkisi çok büyük. O etkiyi, yaşamın
her alanında görmek mümkün, yüzlerce örnek sıralayabilirim sana. Kariyer
derdine düşmüş edebiyatçılardan da bana ne. Mahkemelerde yargılanmış Yaşar
Kemal’in kariyerine ulaşabilirler mi, suspus oldukları her şey bir gün karşılarına
çıkar. Hem ben kimseyi kurtarmak istemiyorum; bu ülkeyi, Yaşar Kemal’in
romanları, Yılmaz Güney’in filmleri gibi seviyorum çünkü, karşılık beklemeden.”
Sonra, umutsuzluğun yakasını bırakıp, “Seni de seviyorum ey umutsuzluk!” diye
bağırıyorum, “Beni sürekli sınayıp umuduma güç kattığın için. Turgut Uyar,
‘Umut kaçınılmaz gerçektir’ derken, emin ol ki aklında sen de vardın, seni
umuttan ayırmadı hiç.”
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 21 Ocak 2015)