KARANLIĞI SORGULAMAK

Posted: 28 Ocak 2011 Cuma by bülent usta in
0

4 yıl evvel bugün, göz göre göre Hrant Dink vuruldu. Rakel Dink’in cenaze töreninde söylediği sözler hâlâ kulaklarımda: “Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim.”

Hiçbir şey yapılamadı sevgili Rakel Dink. Söylediğin gibi, “bir bebekten bir katil yaratan karanlık” sorgulanamadığı için, dört yıldır hiçbir şey yapılamadı. Katiller, bir kahramanmış gibi ortalıkta gezdiği sürece, o katilleri koruyup kollayanlar makamlarında oturduğu sürece, daha uzun süre bir şey yapılamayacak. Çünkü bizler, bırakın karanlığı sorgulamayı, karanlıkta yaşamaya fena halde alıştırıldık.

Hrant Dink’in ölümünden sorumlu olanlar sadece tetikçi ve ona yardım ettiği öne sürülen birkaç kişi miydi? Peki, devletin içine sızmış birileri mi onları tetikçi olarak kullanmıştı? Avukat Fethiye Çetin, yıllardır ısrarla, “Genelkurmay Başkanlığı’ndan yargı makamlarına, hükümet sözcülerinden güvenlik birimlerine, medyadan paramiliter güçlere, tüm resmi/siyasi aktörlerin Hrant Dink’in öldürülmesinde, cinayetin önlenememesinde, gerçek faillerin ortaya çıkarılmamasında sorumluluğu” olduğunu söylüyor.

Sorumlular listesine “biz”i de eklememiz gerekmiyor mu? Göz göre göre işlenen bu cinayete, öyle ya da böyle seyirci kalanları? Vaktinde tüm o kurum ve kuruluşları harekete geçmeye zorlamayanları? Abdi İpekçi cinayetinden Uğur Mumcu cinayetine yüzlerce cinayetin, Sivas katliamı gibi onlarca katliamın önlenememesinde, sorumlularının cezalandırılamamasında, bizim de payımız yok mu? Karanlıkta yaşamaya alıştırılan bizler, karanlığı sorgulamak için elimizden gelen her şeyi yaptık mı? Sadece anma etkinlikleri düzenleyerek ve senede bir gün toplanarak, bu karanlığı dağıtmamız mümkün olacak mı?

Avukat Fethiye Çetin’e göre, bu karanlığın yaptığı işlerde olağanüstü bir uyum gözleniyor. “Dink cinayetinin hazırlanması, işlenmesi, cinayetin ardından delillerin gizlenmesi, karartılması, gerçeğin üstünün örtülmesi, yargı süreçlerinin sınırlarının ve çerçevesinin çizilmesi ve bu sınırların dışına çıkılmamasındaki uyum”un benzerini, karanlığı sorgulamak için yeterince gösteriyor muyuz?

Karanlığı sorgulamak için, öyle aman aman felsefi bir derinlik filan da gerekmiyor. Çünkü korkularımızla, umursamazlığımızla, otoriteryen kültürel yapımızı sorgulamayışımızla, karanlığı derinlerde gizleyen bizleriz. Onlar, sadece çeşitli yasaların, hukuki düzenlemelerin, gizli ya da açık ırkçı hissiyatların arkasına gizlenselerdi, bu kadar pervasız olabilirler miydi?

27 Ocak 2007’de yüz binlerce kişinin yürüdüğü günü anımsayın. Yüz binlerce kişi, sanki bir kâbustan uyanmak istercesine sokağa dökülmüştü. Bir şey, onları mıknatıs gibi tek bir noktaya doğru çekmişti. Yürüdükçe, yürünülen sokakta köylüler, işçiler, memurlar, üniversiteli gençler, işsizler, aydınlar, sanatçılar çoğalmıştı. Öyle çok ve öyle kararlıydılar ki, karanlığın hizmetkârları, şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilememişlerdi. Hele ki, “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganı, İstanbul’un sokaklarında, meydanlarında yankılanınca, ölümlerle, işkencelerle, ırkçılıkla beslenerek büyüyen karanlık, sanki başlarına yıkılmıştı.

27 Ocak 2007’deki o yürüyüş, bir başlangıçtı. O gün orada olanlar, geçen bu dört yıl boyunca bir şeylerin değişmesini beklediler. Ama onlara sunulan, Ağca’nın starlar gibi devletin televizyonunda ağırlanışı, yüzlerce cinayetten yargılanan Hizbullahçıların serbest bırakılışı, Hrant Dink’in her şeye rağmen 301. Madde’den mahkûm edilişi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde akıllara durgunluk veren skandal Nazi savunması gibi şeyler oldu. Diğer cinayetler gibi, Hrant Dink cinayetinin de çözümsüzlüğünü kabullenmemiz bekleniyor açıkçası. Hatta 2012’ye kadar cinayeti işleyen kişi hüküm giymezse, tahliye olabileceği bile konuşuluyor. Dört yılda geldiğimiz nokta bu. Tüm bu gelişmelerden sorumlu olan hükümet de, “heykel” ve “dizi” tartışarak gündem yaratmakla meşgul. Ne de olsa, karanlıkta yaşamaya alıştırıldık. Biraz daha karanlık, daha karanlık yapmaz hayatımızı.

Dört yıldır gökyüzünde kanatları kana bulanmış güvercinler uçuyor... Denizin üzerinde kanatlarını yıkayacak bir damla su bulamayan güvercinler... Hrant Dink cinayeti tüm yönleriyle aydınlatılmadığı sürece, kanatları kana bulanmış güvercinler eksik olmayacak gökyüzümüzden...

Bugün saat 3’te, BirGün yazarı Hrant Dink için, Agos gazetesi önünde…

Bülent Usta (BirGün gazetesi, 19 Ocak 2011)

0 yorum: