Değil!
Posted: 22 Kasım 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Sokağın görünmeyen siyah-beyaz kısımları
daha soğuk bugünlerde. Sokağın görünmeyen kısmındayken, Blanchot’nun “Hiçbir şey
olmuş değildir” sözüne rastlıyorum bir duvarda. Oturuyorum o duvarın dibine, biraz
da olsa içim ısınmıyor değil, bir sürü şey olurken gerçekte hiçbir şeyin
olmaması, bir tür hissizleşme, sıkışma yaratsa da umut barındırıyor çünkü. Çantamdaki
kitapları çıkarıyorum, hava soğuk ama oturduğum duvar dibine az da olsa güneş
vuruyor.
Blanchot, “Sonradan Sonsuz Yineleme”
kitabında, tesadüfen kendisini ilkokulda bir derste öğretmen olarak bulan
kahramanı aracılığıyla şöyle söyler: “Size bütün sözcükleri silmeyi ve onların
yerine, ‘değil’ sözcüğünü koymayı öneriyorum.”
Immanuel Wallerstein, Randall Collins,
Michael Mann, Georgi Derluguian ve Craig Calhoun’un ortak çalışmasını yayımladı
Metis: “Kapitalizmin Geleceği Var mı?” Hemen söyleyeyim: Yok! Nasıl olsun, kapitalizm
yüzünden bir geleceğimizin olduğu bile şüpheliyken. İklim değişikliği, salgınlar
ve nükleer savaş tehlikesi… Yazarların dediğine bakılırsa, dünya, on yıllarca
sürecek fırtınalı bir döneme giriyor ve bu fırtınaya karşı ciddi bir
hazırlığımız yok. Diyorlar ki, bu felaketlerin hiçbiri doğal felaketler değil;
açlık, hastalık, nükleer terörizm gibi insanlığın karşısındaki bu siyasi
güçlüklerden, ancak etkili karşı önlemlerden oluşan siyasi tercihlerle
kurtulabiliriz. Ama diyorlar, siyasetçiler, toplumsal hareketler ve medya
yorumcuları eski geleneksel bilgelikle devam ederlerse kaybedecekler,
kaybedeceğiz… Blanchot’nun önerdiği gibi bütün sözcükleri silip “değil”
sözcüğünü yazmamız gerekiyor her yere ki, başka bir şey söyleyebilelim, bugüne
kadar söylenmiş olanların işe yaramadığı ortada... Diyorlar ki, protestocular
her zamanki kadar öfke hissedebilir, ama kimi protesto edeceklerinden, ne talep
edeceklerinden, nasıl örgütleneceklerinden ve kiminle ittifak kuracaklarından
emin değiller. Kobane’ye havadan silah yardımı yapıyor ABD, kendisinin
yarattığı IŞİD belası engellensin diye. Siyasetin her köşesinde at izi, it izine
karışır olmuş… Diyorlar ki, geçmişteki tarihsel geçişlere dair teorik bilgimiz
ancak kusurlu bir danışman rolü oynayabilecek, teorilerimiz ciddi düzeltmeler
ve ilaveler gerektirecek…
Turgut Uyar, şiirlerinden birinde “yarı
aydınlanmış bir duvar”dan bahseder, şimdi dibinde oturduğum duvara benzeyen…
Der ki o şiirde, “başarılamamış bir geçmişten arta kalan şaşkınlık / şimdi
çıplak…” O şaşkınlık değil mi, her şeye yeniden başlamanın önüne dikilen?.. Edebiyattan
siyasete, her yere bir tür hissizlik yayılıyor bu yüzden, fazla ajite olmuş… Yaklaşan
fırtınanın kokusu, sokağın görünmeyen kısmında daha iyi duyuluyor. Fırtınadan,
evinize kapanıp, kapınızı pencerelerinizi sıkı sıkıya kapatıp kurtulacağınızı
sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Dünyadaki ve Türkiye’deki manzara, çeşitli
toplumsal hareket ve isyanların varlığına rağmen, korumacı ve yabancı
düşmanlığına eğilimi işaret ediyor.
Sokağın görünmeyen kısmını keşfetmem, ilk
defa âşık olduğum zamana rastlar, o zaman da şimdi olduğu gibi çantamda
kitaplar ve hırpalanmış bir defter vardı. Demek ki değişmemiş çok şey. Eğer
yaşadığın aşk, dünyayı değiştirebileceğine dair bir inançla buluşmuyorsa
eksiktir; giydiğin ayakkabı bile düşüncene ağırlık yapmıyorsa… Kierkegaard, yaşadığımız
bu “tutkusuz çağ”da akla yatkın fikirler olsa da, o fikirlerin içinde hayat
olmamasından şikâyetçiydi. Belki de bu yüzden sokağın görünmeyen kısmı
siyah-beyaz ve soğuk… Turgut Uyar,
“Hiçbir şey umurumda değil” diye yazmıştı “Geyikli Gece”de, “aşktan ve umuttan
başka…” Kalkıp, çantamdan çıkardığım boya ve fırçayla, önünde oturduğum o
yüksek duvarın üzerine kocaman bir “Değil!” yazıyorum, fabrika düdükleri
martıların sesine karışırken. Sokakların görünmeyen kısmında başlar önce sabah…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 22 Ekim 2014)