Diri Çiçek
Posted: 22 Kasım 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Rahatını ve
huzurunu bozmamaya kararlı bir şekilde hiçbir şey duymamış, görmemiş gibi yapan
insanlar sayesinde, felaketleri saymazsak her şey yolunda gidiyor. Roboski’den
Soma’ya her karışı katliamlarla dolu bu toprakların tarihine bakıp, peki ama
nasıl diye sormadan edemiyor insan. Balıkçılar Kahvesi’nde, bu kadar dayanıklı
olmak hayra alamet olmasa gerek diye düşünürken, Osman Abi bir çay daha
dolduruyor, “hayat devam ediyor” der gibi… İçimden itiraz ediyorum; çaya değil,
hayatın devam ettiğine. Hayat ne zaman devam etmeyi bıraktı diye düşünürken,
“Suları yine kesmişler yine” diyor Osman Abi. Turgut Uyar bir şiirinde,
“suyumuzu kestiler ama masamda o diri çiçek” diye yazmıştı. Bakıyorum etrafıma
kahvede hiç çiçek yok. “Osman Abi, kahveye niçin hiç çiçek almıyoruz?” diyorum.
“Sen bakacaksan al, kimse bakmaz, varlığını bile farketmezler çiçeklerin”
diyor. Turgut Uyar, aynı şiirinde “bir çiçek bahçesinin elinden tutarız biz,
biz olmasak kim ne / kim pundunu bulup paralara kötü pazarlıklara böyle
sövecek” diye yazmıştı.
Kötü
pazarlıkların kızıştığı bir zamanda, çoğunluk akışa teslim olmuş, bilinçli ya
da değil, pazarlıklarda taraf, yani sövecek kadar bile umutları yok... Toplumsal
ve kültürel eleştiri geleneğinin, yani sövmenin bitip tükendiğini söyleyenlere
kızardım eskiden, ama eleştiri geleneğinin bireyci bir kopuş yaşadığını,
demokrasinin kitle bireyciliğine dönüştüğü de bir gerçek.... Eleştiri, yani
sövmek devam ediyor, ama toplumsal bağından kopmuş bir sövmenin Turgut Uyar’ın
bahsettiği sövmekle bir ilgisi olmadığı açık. Bu yüzden yapılan kötü
pazarlıkları, katliamları ifşa etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
Günlerce bazı gazeteler yazıp durdu Ezidilere yönelik katliamı, her şey bütün
çıplaklığıyla dökülüp durdu önümüze; bir annenin üç çocuğundan birini, diğer
iki çocuğu yaşayabilsin diye sağ salim nasıl arkasında bırakıp yoluna devam
ettiğini okuyup da bir şey yapamıyorsak, nasıl hayatın devam ettiğini
söyleyebiliriz ki?..
Hayatın devam
etmediğini bildikleri için rahatını ve huzuruna daha bir özenli insanlar, ama boşluk
dediğimiz şey, tam da o göstermelik rahat ve huzurda büyüdükçe büyüyor,
biçimsiz yalnızlıklarda, bağsız kalmış varoluşlarda, gölgesini yitirmiş
hayatlarda… Ödünç ya da satın alınmış hikâyelerle devam etmiyor hayat, en ufak
bir kriz anında çöküyor her şey, her yağmur ya da kar yağışında bütün bir
şehrin alt yapısının çökmesi, doğal olayların felaketlere dönüşmesi, nasıl
doğalsa artık… Bütün istenen, istikrar diye talep edilen “ahenkli topluluk”
olmamız, özgürsek de kitle bireyciliği içinde, tek başımıza, kafamızın içinde…
Bandista’nın “Özgürlüğe Manuş” şarkısında vardı, “Ne Seattle, ne Cenova, ne
Latin Amerika’da / Ne Hindistan’da bir arayışta, / Özgürlük içinde, özgürlük kafanda
özgürlük, / Özgürlük sen nerdeysen orada” diye başlayıp “Yersen!” diye devam
ediyordu. “Özgürlük elinde özgürlük seninle özgürlük, / Özgürlük sen ordaysan
orada!” diyerek de, özgürlüğü toplumsal bağlamına oturtuyordu. Işte biz hayatın
her alanında o bağlamı yitirdik, sadece siyasette değil, sanattan aşka yaşamın
her alanında toplumsal bağdan koparttık her şeyi, kopartıldık, bu yüzden devam
etmiyor hayat, yaşamlarımız şimdilik devam ediyor olsa da…
Turgut Uyar, aynı
şiirinde “ben gelirim seni alırım büyük alanlara gideriz / seninle ben o kavruk
biçim bir de o diri çiçek / ne sandın bütün alanlar bizimdir / biziz ne varsa
kalan, biziz ne varsa gerçek” diyordu. Çiçek, hayatı ve umudu simgeliyordu ya,
hiç vazgeçmedi umutlanmaktan, “biliyorsun bir gün gökyüzü değişecek” diyecek
kadar… Masasında duran çiçeğe bakıp, o dipdiri duran çiçekten güç alarak kötü
pazarlıklara sövdü, büyük alanlara gitmeyi hayal etti, çünkü gerçek olmak böyle
bir şeydi. Osman Abi, nerden bulduysa getirdi bir saksı çiçek, begonyaymış,
koydu masaya. Değişti kahvehanenin havası birden… Yeniden dolduruldu çaylar,
hayat devam ediyormuş gibi…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 3 Eylül 2014)