Islığını düşürme
Posted: 22 Kasım 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Müzakereleri, savaşı, açlığı, yoksulluğu,
bahçelere giren Toma’ları mı düşünüyorsun? Bir şeylerin devam ettiğini bilmeye
ihtiyaç duyduğun için mi gazeteleri okuyorsun; demek ki etmiyor… Çayın soğuyor,
artık havalar soğudu ya, çay bekletmeye gelmez. Aslında hiçbir şey bekletmeye
gelmiyor. Barış da bekletmeye gelmiyor, aşk da… Karanlıktan korkan bir çocuk
gibisin, hayaletleri kendinden uzak tutmak için bir ıslık tutturmuş; bazen
şarkı söylediğin de oluyor, kısık sesle... Hava bulutlu, yağmur başlar
birazdan. Bazen bu balıkçılar kahvesinde ne işim var diye soruyorsun kendine,
çantanda Guattari’nin öldükten sonra çocukları tarafından bulunmuş son kitabını
taşıyorsun, “Kaçış Çizgileri”… O kitapta vardı karanlıktan korkan çocuğun
ıslığı… Kafka da o ıslığı çalmıştı… “Kozmosun ve hayal gücünün çoğalttığı
olayların denetimini” almak için… André Breton, o ıslığa “gece bekçisi ezgisi”
demişti, başka varlıklarla kendisini esrarengiz bir iletişime sokan... Geçmişin
ninnileri ve çocuk nakaratlarının yerini artık televizyon aldı diyor Guattari;
bizi herkes gibi hissettiren, dünyayı olduğu gibi kabullenmeye yönelten
nakaratlar yüzünden, sevmeyi bilmediği için sevgi açlığı içinde kıvranan insanın
trajedisi…
Kapkara bir gecenin ortasındaymış gibi
yaşanan tüm bu belirsizlikler içinde beklemekten yorulanları gördükçe, bir
devlet geleneği olduğunu düşünüyorsun, insanları yılgınlığa düşürerek aza razı
eden... Çünkü insanlar dayanamazlar karanlığa, belirsizliğe… Hep aynı şarkıyı
sanki farklı notalara sahip şarkılarmış gibi dinlemek isterler, yalandan da
olsa umutlanmayı… Guattari’nin o ruh halini tarif eden sözlerini yazıyorsun
defterine: “Seni seviyorum, beni terk etme, sen benim toprağımsın, annemsin,
babamsın, ırkımsın, organlarımın dayanağısın, uyuşturucumsun, sen olmadan
hiçbir şey yapamam. Önemli olan, bu toplum içinde işlev görmeme izin vermen…” Ezberletilmiş
nakaratları tekrarladıkça, kendilerine ihanet ettiklerinin farkına bile varmazlar,
ama nakarat bir kere durdu mu gölgesiz yaşamanın acısı başlar…
Gözünü denizden ayırmıyorsun, fırtına
kopacak anlaşılan… Dalgaların kahvehanenin duvarlarına çarpışını izlemeyi
özlemişsin. Ancak o zaman aklına yeni fikirler geliyor, zihninde ne kadar
önemsiz şey varsa hepsinin dalgalara kapılıp gidişini izlerken... Bu sana
heyecan veriyor, âşık olmak gibi bir şey. Böyle şeylerden mutlu olabildiğin
için belki de, gölgen ağır gelmiyor bazen, günlerce kendini kapatıp bir mesele
üzerine çalışabiliyorsun. Ama sokağa çıkıp, gazeteleri açıp aynı nakaratları
duyunca, insanları dünyanın hareket etmediğine inandıran semiyotik iktidarlara
verip veriştiriyor, politik iktidarlarla mücadele etmenin yeterli olmadığını
görüyorsun. Edebiyatı ve sanatı, canavarlar geçemesin diye kazılmış çukurlara benzetiyorsun,
insanların gölgelerini ruh emici canavarlardan koruyan. Kariyerizm her ne kadar
çoğununu ruhunu ele geçirmiş olsa da… Bu topraklarda yaşayanların gerçek
şansızlığının, Max Frisch’in dediği gibi, içi cerahat dolu yaraların sarılması
olduğuna inanıyorsun; anlaşılmamış, kavranmamış, çözülememiş ve bu nedenle
bitmemiş şeyleri unutmaya zorlanmak, uzaklaştırıyor geleceği. Bugüne bakıp
bugünü anlamaya çalışmanın tutarsızlığı içinde dönüp duruyor pek çok şey. IŞİD
ile 12 Eylül’ü yapanlar arasında bir fark göremiyorsun. 12 Eylül’le bile
hesaplaşılamamış bir ülkede, siyasetin ve hayatın normale dönmesini beklemek,
mümkün değil.
Kitaba ve düşüncelere daldığın için çayını
soğuttun yine, birazdan balıkçı arkadaşların birer birer dökülürler
kahvehaneye. Hepsi hikâyesiyle gelir, çaylar tazelenir, sen onlara Guattari’nin
kitabını anlatırsın balıkçı dilinde, Melih Cevdet’in “balıklar için deniz
lazım” diye başlayan “ıslık”lı şiirini bile okursun belki… Bir şeylerin devam
ettiğine inandığın sürece, her şeyin bir anlamı vardır. Fırtına kopup özlediğin
dalgalar ortaya çıkınca, yaşamanın ve idrak etmenin aynı olacağı o büyülü an,
belki de sana bu yazıyı yazdırır… Dilinde, çok eski zamanlardan kalmış bir
ıslık, düşürmekten korktuğun…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 29 Ekim 2014)