Paramparça bir şey
Posted: 30 Aralık 2015 Çarşamba by bülent usta in
0
Ben gittim… Tuttuğum yas, ölüm gibi bir şeydi. Arkamdan koşmadım,
bıraktım kendimi. Bazı şeyler artık o kadar önemsizdi ki, omzumun dinmeyen
ağrısı, gevezelikler, yağan yağmur…
•••
İktidara ve devlete dair
söylenecek sanki bir söz kalmamıştı. Yapıp ettikleri her şey ortadaydı. Acıya
dair de her şey söylenmişti. Her söz, tekrar…
İktidar partisine oy vermeye devam edecek olanları gördüm, gittiğim dışarıda. Her şeye verecek bir yanıtları vardı, mantık, akıl, izan, bilgi, önemli değildi. Varsa yoksa çıkar, güç, iktidar…
Hitler’in kolektif bir suçluya
dönüşen Alman halkı olması gibiydi, yaşadığımız. Kendisini millet sanan bir
adam… Nitelik değil, nicelik önemliydi. Ahlaken lanetlemek, bir işe
yaramıyordu. Yaşar Kemal’in romanlarını okuyan işkenceciler, işkence yapmayı
bırakmadılar. Bazı faşist politikacılar, kürsüden Nâzım Hikmet şiirleri
okumadılar mı? İyi, doğru, haklı olmak, yetmiyordu kazanmaya.
Hitler Almanyası’nda,
komşusunun toplama kampına götürülmesine üzülenler gibiydi, ses çıkarmayanlar.
Daha sonra komşularının evlerini, dükkânlarını yağmaladılar. Daha önce nasıl
yaşıyorlarsa öyle yaşadılar, komşuları vahşice öldürülürken. Çünkü aslolan
“hayatta kalmak”tı. Bütün toplumsal örgütlenme, insanların “hayatta kalma
hastalığı”na göre şekillenmişti. Kolektif suç, yani faşizm, bir hastalıktı,
salgındı… Bu hastalık, yaşadığımız topraklarda hiç eksik olmadı. İyileşme,
yüzleşmeyle gelirdi, izin verilmedi. Çünkü, en küçük bir özgürleşme deneyimi,
pek çok insanı ortak yaşam arzusunda birleştirmeye yeterdi. Bundan korktular…
•••
Kendimi bir sokak lambasının
altında, Butler’ın “Kırılgan Hayat”ını okurken buldum. “Eğer yas tutamıyorsak,
eski sorunların, düşlerin ve ilişkilerin kölesi olarak kalırız” diyordu Butler.
Yas tutmadan, gerçekte neyi yitirdiğimizi anlayamazdık. Bütün bu ölümler
değiştirmişti her şeyi, artık eskisi gibi olamazdık. Bize ne olacağını,
acımızı, umutsuzluğumuzu, çaresizliğimizi yadsımadan düşünmeliydik, geç
olmadan. İyileştirici güç, acıdan gelendir. Ama o acı, kendimize acımaya
dönüşmemeliydi. Barthes, yası (kederi) ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, onu
değiştirmekten, aynı olanın yinelendiği tıkanma hâlini aşıp akıcılaştırmaktan
bahsediyordu “Yas Günlüğü”nde.
•••
Ben gittim… Artık eski yerimde
değilim. Açık kalmış kitaplar, boş sandalyeler, şehrin üzerini kaplayan yas
bulutları… Lauris’in Proust’a mektubunda yazdığı gibi, içimde her zaman
paramparça olmuş bir şey kalacak. O paramparça olmuş şey, gelecek güzel günlere
olan inancımın tek kaynağı... Bütün o güzel insanların ölümüne neden olanlardan
hesap sorulacağı gün, koza gibi bizi içinde saklayan keder, kapanmayan
yaralarımıza kabuk olacak…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 14 Ekim 2015)