HER GÜN CUMARTESİ

Posted: 7 Ekim 2009 Çarşamba by bülent usta in
0

“Varlık” dergisinin son sayısında, edebiyatçı kadınlara “Cumartesi Anneleri” sorulmuş. Belki de “Cumartesi Anneleri”nin acısını, kadın olarak onların daha iyi hissedebileceği düşünülerek… Erendiz Atasü, Zeynep Aliye, Gülseli İnal, Oya Uysal, Nalan Barbarosoğlu, Deniz Durukan, Müge İplikçi, Şebnem İşigüzel ve Betül Dünder, “Cumartesi Anneleri”nin acısını paylaşan, kendilerini nasıl etkilediğini anlatan çarpıcı yanıtlar vermişler bu soruşturmaya.

Soruşturmanın girişinde, “Sosyalist olmak, sendikacı olmak, muhalif olmak, Kürt olmak, Korucu olmayı reddetmek kaybedilme nedeni oluyordu” diye yazıyor. Ve İHD’nin kayıtlarına göre, kayıp sayısı 1251 olarak gözüküyormuş. 1251 insan, 90’lı yıllardan bu yana, cesetleri bile bulunmayacak şekilde kaybedilmişti. Ve bu kaybedilen insanların anneleri, 27 Mayıs 1995’ten itibaren tam 200 hafta boyunca, her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde toplanmaya başladı. Her geçen hafta, gözaltında kayıplarla birlikte, toplanan annelerin sayısı da artıyordu.
“Cumartesi Anneleri”nin sayısı arttıkça, polisin müdahalesi ve baskıları da artmaya başladı. Zaten acı içinde olan bu anneler, bir de saçlarından tutulup yerlerde sürükleniyordu. Her şeye rağmen onlar orada toplanmaya devam ettikçe, onların varlığından duyulan korku da arttı. Sonunda “Cumartesi Anneleri”ne Galatasaray Lisesi’nin sadece önü değil civarı da yasaklanır hale gelmişti.

Bir yazımda şöyle yazmışım o günlere dair: “Onların yanına oturduğum bir gün, tellerin üzerine konmuş kargalardan ya da güvercinlerden birisi üzerime pislemişti. Cumartesi Anneleri’nden birisi, belki gözyaşını silmek için yanında getirdiği kâğıt mendille omzumdaki kuş pisliğini silmişti. Ama öyle bir silmişti ki, sildiği şeyin bir kuş pisliği olmadığını anlamıştım o an. Bende kendi oğlunu gördüğünü hissetmiştim dokunuşundan. O temasla birlikte onların acısı bana da geçmişti sanki. Ellerinde tuttukları resimlere daha bir dikkatli baktım bu defa. Baktıkça baktım, baktıkça baktım ve o resimlerdeki kayıp insanların gözlerinde onlarla birlikte kaybolan şeyleri hatırladım birer birer.”

On yıl aradan sonra, 31 Ocak 2009’dan itibaren “Cumartesi Anneleri”, Galatasaray Lisesi önünde yeniden görülmeye başladılar. Sanırım onların tekrar ortaya çıkması, unutturduk diyenlerin korkularını yeniden canlandıracak. Ama canlanacak olan sadece katillerin korkusu olmayacak elbette…

“Varlık” dergisinin soruşturmasına dönecek olursak, edebiyatçı kadınların yanıtlarının, daha çok annelerin acılarını paylaşmaya yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Kimse, bu kayıpların nedenleri üzerine eğilmemiş. Sanırım bu da, edebiyatçılara biçilen “vicdan” göreviyle alakalı. Şebnem İşigüzel, “bu ülkenin bir vicdan sorunu olduğunu düşünüyorum” diyor örneğin yazısının başında.
Ama “vicdan” dediğimiz şey, kendi başına bağımsız ele alınabilecek bir şey değil ki… O “vicdan sorunu”nu yaratan nedenler, “vicdan sorunu”ndan çok daha mühim bence… Sanatçılar, toplumun sadece vicdanı değil, aklı da olabilmeli… Ve o akıl, içinde vicdanı da, duyguları da, sezgileri de barındıran bir akıl olduğu için, çok daha değerli ve işlevli bir akıl olacaktır…

Kadınlar Dile Gelince

“Kadınlar Dile Gelince” adlı bir kitap yayımlandı bugünlerde Amargi Yayınevi tarafından… “Amargi”, bildiğiniz gibi feminist bir dergi… Pınar Selek, kitaba yazdığı önsözde, “Amargi”yi “bir özgürlük atölyesi” olarak tanımlıyor ve bu atölyenin varlık nedenini de, “sadece cinsiyetçiliğe karşı değil, tüm varlıkları mutsuz eden içiçe geçmiş bütün iktidar ilişkilerine karşı politik özneler haline gelmek” olarak tanımlıyor. “Bilgi üretiminin toplumsal yaşam ve politikadan koparak ayrı kompartımanlarda kurumsallaşmasını” ataerkil örgütlenmeye bağlayan Selek, "bağlantılı olduğunu da gördüğümüz için hem eyliyoruz, hem düşünüyoruz” diyerek, Amargi’nin faaliyet alanını da göstermiş oluyor.

Aslı Güneş’in hazırladığı, Nurcan Bayraktar, Zeynep Demirsü, Figen Öcal, Güliz Özarslan, Özlem Denli, Gülru Dede, H. Ezgi Doğru, Sanem Güner, Suzan Karaibrahimoğlu, Nil Perçinler, Yurdagül Sayıbaş, Neşe Ceren Tosun, Berna Turhan, Ayda Baloğlu, Deniz Bekdemir, Gülhan Davarcı, Başak Güntekin ve Çiğdem Mater’in yazılarından oluşan “Kadınlar Dile Gelince”, Amargi çatısı altında oluşturulan “Küçük Hanımefendi’nin Edebiyat Atölyesi”nin bir ürünü…

Flaubert’in “Madam Bovary” adlı romanından Virgina Woolf’un yapıtlarına, Sevgi Soysal’ın “Tante Rosa”sından Adalet Ağaoğlu’nun “Üç Beş Kişi” adlı romanına kadar, bir dizi yapıtın içinde kadın kahramanların bıraktığı izleri takip ederek, edebiyatın erkek egemen yüzünü açığa çıkarıyorlar. Hatta kadın yazarların bile, yapıtlarını oluştururken nasıl erkekleştiklerini, yine edebiyatın içinden eleştiri getirerek sorgulamaları, oldukça dikkat çekici…

Bülent Usta (Birgün, 7 Ekim 2009)

0 yorum: