KURTADAM’IN NASİHATLERİ – 1

Posted: 23 Haziran 2010 Çarşamba by bülent usta in
0



Cat Power’ın seslendirdiği “Werewolf” şarkısını dinleyenler, dolunayın olduğu bir gece mutlaka Kurtadam’la karşılaşmışlardır. Geçtiği yerlerdeki dallara bile kıyamayan, sessizce ağlayan Kurtadam’la…

‘Werewolf’u bininci kere dinlemiştim ki, Kurtadam’ın penceremin dibinden geçip gittiğini gördüm. O kıllı vücudunu, havanın sıcaklığına rağmen pardösüyle örtmesi, anlaşılabilir bir şeydi. Başında da 1930’lardan kalma bir gangster şapkası vardı. Şarkıdaki gibi, yürüyüşü bile hüzünlüydü Kurtadam’ın. Biz insanlardan korkuyor gibi yürüyordu, duvar diplerinden, ara sokaklardan…

Biz insanlar, nasıl da korkunç yaratıklarızdır. Hayvanları öldürmek için fabrikalar inşa edip teknolojiler geliştirirken, asıl büyük silahları ve ölüm fabrikalarını da kendimizi öldürmek için inşa etmekten geri durmayız. İnekleri ya da balıkları öldürmek için nükleer silahlara ihtiyaç duyulmaz; ama kendimizi öldürmek için akla hayale gelmeyecek silahlar bulup geliştirmek zorundayızdır. Nasıl da korkuncuz biz insanlar. Nasıl da korkunç ve tiksincizdir çoğu zaman.
Kurtadam, insanlardan korkmakta haklıydı. Bir bilseler onun Kurtadam olduğunu, ya bir hayvanat bahçesine kapatırlar ya da hemencecik orada linç ederlerdi. Ne yapacaklarına karar vermeleri, Kurtadam’ı insan ya da hayvan olarak görüp görmemelerine bağlı. Sahi, bir Kurtadam, öncelikle kurt mudur, insan mıdır? Belki hayvanat bahçesine kapatmak yerine televizyon programı yaptırırlardı ona: “Kurtadam Show”, “Kurtadam’la Başbaşa”. Hazır bir sürü “Kurtadam” filmi çekilirken, belki bir başrol bile bulabilirdi Hollywood yapımlarında. Ama bu Kurtadam, fena halde hüzünlü, fena halde kırılmış ve öfkeliydi…

Onun o kaslı ve uzun bacaklarının yürüyüş hızına yetişmek imkânsızdı. Üstelik damlara da çıkıyordu. Bir ağıdı andıran ulumasını dinleyerek, kestirme yollardan izini bulabiliyordum ancak. Onu bu kadar hüzünlü yapan şey neydi? Biz insanlarla birlikte yaşıyor olması mıydı?
Nasıl oldu bilmiyorum. O mu geldi yanıma, yoksa ben mi gittim? Bir Kurtadam’la karşılaşmak, karşılaştığım onca tuhaf şey arasında benzersiz bir şeydi kuşkusuz. Balıkçı kahvesi kapanmış, sokaklarda sokak köpekleri ve kedileri dışında hiçkimse kalmamıştı. Kahvehanenin arkasındaki masalardan birisindeydik.

“Sessiz ol,” dedi bana. “Sessiz ol. Patlayan silahları duyuyor musun?” Hiçbir şey duymuyordum. “Duymalısın,” dedi bana. “Kulağını iyice kabart. Duyuyor musun silah seslerini.” Önümdeki deftere ve kaleme bakıp “Yazmaya da kalkma sakın. Kalemin çıkardığı sese karşı duyarlıdır bu yaratıklar.” “Hangi yaratıklar?” diye sordum, tüm ihtişamıyla karşımda oturan Kurtadam’a. “Vampirler” dedi. “Romanlardaki ya da filmlerdeki vampirlerden değiller ama. Romanlarda, filmlerde vampirler romantiktirler. Âşıktırlar çoğu. Aşkları için sonsuza kadar yaşamak isterler. Ama bu vampirler öyle değil. Onlara hiç benzemiyorlar. Dışarı çıkmak için karanlığı beklemelerine gerek yok. Güneş ışığı, onlara zarar vermiyor. Tedirgin havalarda çıkarlar onlar. Sık sık kılık değiştirirler. Politikacı, asker, din adamı ya da gazeteci kılığına girerler. Kürsüye çıkıp ‘Vurun! Öldürün!’ diye bağıran bir politikacı, ‘Vurun! Öldürün!’ diye yazan bir köşe yazarı, ‘Vurun! Öldürün!’ diye emir veren bir komutan olabilirler her an. Konuşurlarken uzayan dişlerini ve tırnaklarını görebilirsin. Ağızlarından tükürük saça saça onurdan, namustan bahsederler; ama asıl dertleri, dökülen kandan kendilerine düşecek payın ne kadar olduğudur.”

İşte o zaman anladım, Kurtadam’ın kaçması ya da saklanmasının nedeni insanlar değil, insan görünüşlü vampirlerdi. Korkunç, tiksinç olan, insan kılıklı vampirlerden başkası değildi. Kurtadam, insan yönetiminin uzun zamandır vampirlerin elinde olduğunu da anlattı o gece bana. Bazen orducu olurdu bu vampirler, bazen demokrat. Ama her başvampirin en büyük hayalinin, Hitler’in yarım bıraktığı işi tamamlamak olduğunu söyledi bana o gece. “Mesela” dedi “insanlar, baklava çaldığı ya da yazı yazdığı için hapislerde çürürken, yedi üniversite öğrencisini vahşice katleden bir vampir, salıverilir kolayca. İnsanlar bankaları soyarak hırsızlık yapar, vampirler banka açarak. Darbe yapıp binlerce insanı işkence tezgâhından geçiren, öldüren, bir ülkenin bütün kültürel ve entelektüel birikimini yakıp yok eden bir vampir, hayatının sonuna kadar lüks bir villada, sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşayabilir. Gizli ilimleri vardır vampirlerin. IMF, nasıl ortaya çıktı sanıyorsun. Tersanelerde ya da madenlerde işçiler, neden ölüyor sanıyorsun. İçtikleri kan yeterli gelmiyor onlara. Daha fazlasını istiyorlar. Onlar daha fazlasını istedikçe, ekonomik krizler başlıyor, savaşlar çıkıyor, işsizlik artıyor. Onlar daha fazlasını istedikçe baskı ve şiddet de artıyor.”

Kurtadam’ın anlattığı şeylerden içim kararmıştı. Söylediği şeyler, bildiğim şeylerdi kuşkusuz. Benim kapitalist ya da faşist dediklerime, o vampir diyordu. Bazı insanlar, gerçekten de vampir olabilir miydi? İnsan olsalar, vicdanları elvermezdi yaptıkları şeye. Mesela insani yardım götüren Mavi Marmara gemisini, ancak insan olmayan birileri basabilir, korunmasız insanları öldürebilirdi. Bir insan, ne diye yiyecek ve oyuncak taşıyan bir gemiye, savaş gemisi muamelesi yapsındı ki? Belki de haklıydı Kurtadam. Sahip olduğu ideoloji, bir insanı kolayca vampire dönüştürebilirdi. Bir vampiri, insana dönüştürecek olan da başka bir ideolojiydi yine. Vampirlerin ideolojisi ile insanların ideolojisi arasındaki savaş belirleyecekti, insanlığın geleceğini.

Kurtadam bana o gece, kurtinsanlarla vampirlerin yüzyıllara yayılan savaşından da bahsetti. Onlar kadar içten pazarlıklı, ahlaksız ve kötücül olamadıkları için kurtinsan halkı kaybetmişti savaşı. Şimdi onun gibi birkaç kurtinsan kalmıştı yeryüzünde.

Eve dönüp Cat Power’ın o hüzünlü şarkısı “Werewolf”u dinledim uzun uzun… Önümüzdeki hafta, Kurtadam’la o balıkçı kahvesinde tekrar buluşacaktık. Bana, vampirleri alt etmenin yollarını anlatacaktı. Tabii başına bir şey gelmezse…

Bülent Usta (23 Haziran 2010, Birgün Gazetesi)

0 yorum: