DÜNYAYI DÖNDÜREN ŞEY

Posted: 2 Haziran 2010 Çarşamba by bülent usta in
0

Kadim dostum İvam’la Fenerbahçe’nin şampiyonluğu kaçırışından Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasını kadar son zamanlarda yaşadığımız bir dizi hadiseyi değerlendirirken, televizyonlarda saatlerce süren güncel politik tartışmalar ile futbol programları arasındaki ortak noktalar üzerine düşünürken yakaladım kendimi. Evirip çevirip aynı şeyleri farklı sözcüklerle dile getiren bu insanların tutkusuna hayran olmamak imkânsız. Ivam’la bu tür programlara bayılıyoruz. İnsanı varoluş kaygılarından koparmasındaki giz, yarattığı akıl tutulması sayesinde mümkün oluyordur muhtemelen. Fırsat bulsalar, yıllarca stüdyodan çıkmadan futbol ya da siyaset konuşabilecek bu insanların sırrını deşifre etmek, sadece o sırra değil, tüm hayatı bir hipnoz seansa dönüştüren gerçekliğe de ışık tutabilir belki. Ama İvam, benim böyle şeyler yazmamı bir süredir istemiyor. Maden işçilerinin ölümünü “kader” diye geçiştiren bir Başbakandan ya da Kılıçdaroğlu’nun ‘Kürt Sorunu’na ‘ekonomik sorun’ etiketini yapıştıran konuşmasından da bahsetmemi yasaklamış durumda. Tekrar kitapların büyülü dünyasında dolaşmamızı özlediğini yineleyip duruyor. ‘Ama’ diyorum, ‘olağanüstü şeyler oluyor bu ülkede’. İvam, ‘Alice Harikalar Diyarı’na gönderme yaparak yanıtlıyor beni: “Her gün, o kadar çok olağanüstü şeyle karşılaşıyoruz ki, imkânsız çok az şey var artık”.

İvam’ın en beğendiği kitapların başında, Lewis Carroll’un ‘Alice Harikalar Diyarı’ gelir. Akasya ağacına bakan pencerenin kenarına oturup saatlerce ona Alice’in maceralarını okuduğumu bilirim. Yakınlarda, İthaki Yayınları, Kıymet Erzincan Kına’nın, Carroll’a yakışan çevirisiyle ‘Alice Harikalar Diyarı’nın yeni baskısını yayımladı, devamı olan ‘Aynadan İçeri’yle birlikte. Ciltli, içinde John Tenniel’a ait illüstrasyonların yer aldığı mükemmel bir çalışma ortaya çıkmış. Kitabın güzel yanlarından birisi de, Kıymet Erzincan Kına’nın Lewis Carroll ve yapıtlarına üzerine bir sunum yazısıyla birlikte, çeviri sürecini de okurla paylaşması. Keşke her çeviri yapıtta, çevirmenler kendi deneyimlerini ve izledikleri yöntemleri kısa da olsa okurla paylaşabilse.

Lewis Carroll’un bu ünlü eserinin öneminden bahsedecek değilim. Hatırlarsanız, ‘Matrix’ filminde bile karşımıza çıkmıştı. Kitabın, pek çok filme, romana ve felsefi tartışmalara malzeme sunmasının nedeni, Lewis Carroll’un hayal gücünden ibaret olmasa gerek. Sıkı bir matematikçi olmasının, alt okumalara müsait derinlikli bir yapı kurmasında mutlaka etkisi olmuştur. ‘Alice Harikalar Diyarı’, metafor zenginliğiyle sadece psikanalitik okumalara mümkün kılmamış, Salvador Dali’yi bile baştan çıkarmıştı. Bu yüzden, bir çocuk kitabı olmasından öte anlamlar taşıdığı kesin.

İvam, üç kulaklı büyülü bir kedi olduğu için olsa gerek, kitapta en çok Alice ile Cheshire Kedisi arasında geçen diyaloglara bayılır. Alice, Cheshire Kedisi’ne ne tarafa gitmesi gerektiğini sorar. Kedi de, “Bu daha çok nereye varmak istediğine bağlı” der. “Neresi olursa olsun?” der Alice. “Öyleyse ne tarafa doğru gideceğinin önemi yok” diye karşılık verir Kedi. Yeterince yürürse, bir yerlere varacağını söylemeyi de ihmal etmez.

Bilge bir kedidir Cheshire Kedisi, tıpkı İvam gibi… Cheshire Kedisi’ne göre, “Harikalar Diyarı”ndaki herkes delidir. Başka türlü orada bulunmaları imkânsızdır çünkü. Görünmezlik yeteneğine sahip Cheshire Kedisi ile İvam arasında bir bağ arayanlar çıkabilir. Defalarca sordum İvam’a. Cheshire Kedisi ile hiçbir akrabalığı yokmuş. Birkaç kere sohbet etme imkânı bulmuşlarsa da, sohbetin sonu hep kavgayla sonuçlanmış. Kavga etmelerinin fikir ayrılığından çok kedilere özgü nedenlerinden bahsetmişti bana İvam.

Kitapta benim en çok sevdiğim yer ise “Dokuzuncu Bölüm”de Alice’in Düşes ile yaptığı sohbet. Düşes, “Ah, aşktır dünyayı döndüren” der. Alice, “Bir başkası da demişti ki” der “herkesin kendi işine bakmasıdır, dünyayı asıl döndüren şey”. Düşes, “Eh, doğru. Bu da aşağı yukarı aynı kapıya çıkıyor. Bundan çıkarılacak kıssadan hisse de, sen anlama bak, söyleniş çeşit çeşit olur.”
Her şeyden bir ders çıkaran Düşes’e ne kadar da çok ihtiyacımız var. Hiçbir şeyden ders almayan halimiz, içler acısı. Deprem ya da sel felaketi gibi onlarca somut olay karşısında bile, ciddi önlemler alamazken. Daha bu tür somut felaketlerden bile yeterince ders çıkaramamışken, yaşadığımız siyasi felaketler karşısında ne yapabiliriz ki?

İvam, “Bunlar boş laf” dedi. “Herkes, her şeyin farkında. Sadece kendilerinin farkında değiller. Senin bu söylediklerini onlar da biliyor. Kendilerinin farkına vardıkları zaman, hani önceki yazında bahsettiğin şu insanlığı etkisi altına alan hipnoz sona erdiğinde, anlayacaklar gerçekte nerede ve nasıl yaşadıklarını. Ama şimdi derin bir uykudalar.”

Umutsuzluğa kapıldığım zaman, Düşes’in sözleri gelir aklıma hep: “Ah aşktır dünyayı döndüren”. Aşk, hep rüyaya yakıştırılır. Halbuki aşkın uyandırma gücüdür belki de onu tehlikeli yapan şey.

Bülent Usta (Birgün gazetesi, 26 Mayıs 2010)

0 yorum: