BUSH BİR SEMENDER Mİ?

Posted: 22 Ağustos 2008 Cuma by bülent usta in
0

ABD Başkanı George W. Bush, Rusya’nın eylemlerinin, Gürcistan ile çatışmaların dramatik ve acımasız bir biçimde büyümesine yol açtığını belirterek, “Bu eylemler 21. yüzyılda kabul edilemez” dedi.

Bu sözleri Bush söylüyor. İnanabiliyor musunuz, Bush barış yanlısı birisi gibi konuşuyor milyonlarca insanın önünde. Biz insanlar, devletlerin akıl dışı ve hayata düşman politikalarının kurbanları olan, savaşlarda ölen, emekleri sömürülen, yeraltı ve yerüstü kaynakları eşitsizce paylaştırılan bir gezegende birbirimizin gözünü oyarak hayatta kalmaya çalışan bizler de devlet başkanlarının, başbakanların, komutanların, işadamlarının, politikacıların yalan dolan sözlerini dinlemeye devam ediyoruz usul usul.

Tuzla tersanelerinden üç işçinin daha öldüğü haberi düştü ajanslara, ben bunları yazarken. Savaş uçaklarının attığı bombalar ya da bir yolda patlayan bir mayın ve aldığı canlar da düştü hemen yakınımıza. Ama ne kadar yakın? Görebiliyor muyuz gerçekte onları? Yoksa göremiyor muyuz gerçekte olup biteni ki böyle usul usul bakıyoruz olup bitene.

Bir televizyon muhabiri, bir Gürcistan askerine soruyor cephede, ne hissettiğine dair. Şöyle diyor asker: “Biz milliyetçiyiz, onlar da milliyetçi. Biz kurşun sıkıyoruz, onlar da sıkıyor.” Asker, öylesine ümitsiz ve ne kadar saçma sapan bir şeyin içinde olduğunun o kadar farkında ki... Farkında ama kurşun sıkmaya devam ediyor, başka bir tercihi olmadığını düşündüğü için.

Filistin sorununun çözülebileceğine inanan kaldı mı örneğin? Hani insan tarihin öznesiydi? Neden kitleler tarihin öznesi olmaktan vaz geçti? Kim vazgeçirdi? Vazgeçince ne olduğunu göremiyor muyuz? Küresel ısınmaya bireysel olarak herkes karşıyken, hükümetlerin umurunda mı gerçekten dünyayı bekleyen felaketler. Onlar savaş çıkartmakla, nükleer tesisler yapmakla vb şeylerle meşgulken...

Bir şey durdurdu beni. Beni durduran şeyin ne olduğunu önce anlayamadım. Aslında durdurulma hali de ilginçti. Yani her şey durdu. Zamanın ve dünyanın durması gibi bir şeydi yaşadığım şey. Hani filmlerde olurdu ya, işte öyle bir şey. O durdurulma anında bir konuşma içinde buldum kendimi: “Görüyor musun? Sen bile artık kendilerini kurtarmak için bir şey yapamayacaklarını düşünüyorsun. Başka bir yerden bir şeyler bekliyorsun. Sana şunu söyleyeyim: şu anda hâlâ -Avrupa’nın beşte biri çoktan sular altında kaldığı halde- hâlâ semenderlere patlayıcı ve torpidoları kim tedarik ediyor sence? Bütün o laboratuvarlarda deli gibi çalışan, dünyayı yok etmek için daha etkili makine ve malzemeler bulmaya çalışan kim biliyor musun? Semenderlere kim borç para veriyor, kim dünyanın sonunu, bu yeni tufanı finanse ediyor biliyor musun? “Evet, biliyorum” diyor başka bir ses. “Bütün fabrikalar. Bütün bankalar. Yeryüzünün bütün ülkeleri.” “Ee, öyleyse!” diye haykırıyor diğeri. “Sadece semenderler insanlara karşı olsaydı bir şey yapmak mümkün olabilirdi; ama insanlara karşı insanlar olunca olayı durdurmanın bir yolu yok, değil mi?” konuşma böyle sürüp gidiyordu ama aklımda bu cümleler kalmıştı. Sonra semender sözcüğünün izini sürerek ünlü çek yazar Karel Capek’in Everest Yayınları’ndan çıkan fantastik romanı ‘Semenderlerle Savaş’ıyla karşılaştım. Yeni çıkmıştı bu roman ve duyduğum şey, romanın sonunda yer alan yazarın kendi kendine konuştuğu kısımdı. Robot sözcüğünü keşfedip kullanmasıyla ünlü bir yazardı Capek. Kitabı Türkçeleştiren Sabri Gürses’in sunuş yazısı, kendi başına tartışılmayı hak eden bir yazı. Zaten o yazıyı, geçen haftaki Cumhuriyet Kitap’ta İsmail Yaşar uzun uzun tartışmış. Kitabın başında ayrıca Platonov’un romanla ilgili bir yazısı ve Capek’in ‘Neden Komünist Değilim?’ adlı yazısı da mevcut. O yazıda Capek komünizm derken başka bir şeyi, bürokratik, totaliter bir komünizm tanımını yaparak komünist olmamasının gerekçelerini sıralamış. Ama bunu yaparken, aslında kendi komünizm anlayışını, şiddete ve iktidar kavramına yaklaşımını da ortaya koymuş. Şöyle diyor yazısının bir yerinde: “Böyle olmadığım için, dikenli bir çalılıktaki çıplak biri gibiyim: Ellerim çıplak, bir öğretiyle örtülmüş değil, dünyaya yardım etmek konusunda çaresizliğimi hissediyorum ve genellikle vicdanımla nasıl baş edeceğimi bilemiyorum: Eğer kalbim yoksulların yanındaysa, ne diye bir komünist değilim?” Sonra uzun uzun bunu araştırıyor yazar yazısında, neden komünist olmadığını... Ama daha önce dediğim gibi, yazarın kafasındaki komünizm tarifine göre bir araştırma bu. Aslında Capek, totaliterizmin ve faşizmin her türüne karşı çıkan bir yazar ve özellikle yaşadığı yıllarda Avrupa’da yükselişe geçen faşizmin nedenleri ve sonuçlarını anlamaya ve yapıtlarıyla gösterme çabası içinde olmuş her zaman. Yoksulluğu sadece görmek ve tarif etmek değil, yoksulluğu yaşayarak öğrenmek ve bu sayede bir çıkış yolu aramak isteyen bir yazar Capek. Bu anlamda, Capek’in romanını, bir anti-komünistin romanı olarak değil de anti-faşist bir yazarın kaleminden çıkmış, fantastik edebiyatın temel eserlerinden birisi olarak okumak daha doğru olur bence.

Bunları düşünürken gözüm televizyona kayıyor. Gürcistan devlet başkanı, kameraların önünde açıklama yaparken, saldırı olacağı şüphesiyle korku içinde kaçmaya başlayıp, bir de yere düşmesin mi? Kendisinin korkarak kaçtığı bir hadiseyi halkına reva görmesini anlamaya çalışmıyorum hiç, çünkü Capek’in romanı uzun uzun anlatıyor her şeyi. Putin ya da Bush da muhtemelen başka zamanlarda korku içinde kaçarken düşmüşlerdi. Hayata ve insana düşman tüm savaşsever iktidarların hep birlikte düştüğü ve tarih sahnesinden tamamen silindiği günlerin birgün geleceğini umut ediyorum. Ama umuttan daha fazlası da gerek. Çünkü dünya, büyük bir sabır ve titizlikle yok edilmeye devam ediliyor, tıpkı romanda semenderlerin yaptığı gibi.


Bülent Usta (Birgün, 13 Ağustos 2008)

0 yorum: