KUTUPLAR ERİMEDEN...

Posted: 27 Mart 2010 Cumartesi by bülent usta in
0

Latin Amerikalı yazar Roberto Bolano, Peral Bayaz çevirisiyle Metis Yayınları’ndan çıkan “Katil Orospular”adlı öykü kitabındaki öykülerinden birisine şöyle başlamış: “Bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber: Ölümden sonra hayat (ya da benzer bir şey) var. Kötü haber: Jean-Claude Villeneuve bir ölüsevici.” Hayalete dönüşen kahramanımız, terk ettiği bedeninin ünlü bir modacı tarafından tecavüze uğramasına tanık oluyor öyküde.

Etrafımız, bu türden traji-komik iyi ve kötü haberlerle doluymuş gibi geliyor bana. Nereye baksam, bir iyi bir de kötü haberim var size diyesim geliyor. Gerçekte tüm bu iyi ve kötü haberler, tek bir duyguya dönüşüyor: Çaresizlik... Neden mi? Çünkü iktidar savaşının kızıştığı bu ortamda, doğrultulan her silah, aynı zamanda sizin için de doğrultulmuş, sadece karşı tarafı değil, sizi de vuracak bir silah...

Kötü bir şeyin tam tersi, her zaman iyi olabilir mi? İyi ve kötüyü, her zaman birbirinin tam tersi olarak düşünebilir miyiz? Karşı kutupların mıknatıs gibi insanları kendisine çektiği bir ortamda, “taraflı yansızlık” da ne oluyor şimdi? Ama var olan kutupların ikiyüzlülüğünü, pek çok defa deneyimlemişken, bu iktidar savaşının hangi cephesinde savaşabilir insan?
Engin Geçtan, Metis Yayınları’ndan çıkan “Zamane” adlı kitabında, insanların kutuplaşmaların cazibesine kapılmasını psikanalitik açıdan şöyle yaklaşıyor: “Askeri darbenin ardından otorite figürlerine ve kurumlarına karşı tepkiler sindirilmişti, ama daha uzun vadede bunun yerini farklı ve çoklu dinamikler aldı. Artık siyasi ya da toplumsal bir kutuplaşma olduğunda, şaşırtıcı bir hızla karşıt bir kutup odağı oluşmakta.”

Şu an ortalığı toz duman yapan tüm olaylar, kutuplaşmalar, sağcı bir partinin demokrasi havarisi gibi gösterilmesi dahil, derin devletten tarikatlara kadar her şeyin varlığını 12 Eylül’e borçlu olması, tuhaf değil mi? 12 Eylül’le hesaplaşamadığımız için, acaba o kendi kendisiyle mi hesaplaşmaya başladı?
Dana neler göreceğiz kim bilir?

Bolano Öyküleri

Yazıya Bolano’nun iyi ve kötü haberiyle başlamışken, onun politik-edebiyat açısından örnek alınacak bir yazar olduğunun altını bir kere daha çizmekte fayda var. Politik roman denilince, didaktik ya da belgesel yönü fazla romanlar akla gelir çoğunlukla. Açık ya da gizli bir ajitasyon da akar romanın içinden. Ama Bolano, bir üslupçu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle “Vahşi Hafiyeler” ve Şili’deki Pinochet darbesiyle hayatları değişen edebiyatçıları anlattığı “Uzak Yıldız” adlı romanlarıyla dikkatimizi üzerine çekmişti. Yapıtlarında otobiyografik öğelerin de bulunması, onu sahici ve samimi kılıyor. Üstelik Bolano, “Radikal Kitap”ta Zeynep Heyzen Ateş’in belittiğinin aksine, bana göre oldukça iyi bir şair. Şiirle olan ilişkisini öykü ve romanlarının içine, ustalıklı bir biçimde sızdırabilmesi de, ayrıca dikkate değer bir özellik...

Bolano, 1973 yılında Salvador Allende’nin sosyalist reform sürecine destek verebilmek için, bütün Latin Amerika’yı katederek Şili’ye gitmiş, Pinochet darbesi gerçekleşince tutuklanmış, tesadüfen darbecilerin elinden kurtulup Meksika’ya gitmiş ve orada “Infrarealist şiir hareketi”ni başlatmış, bulaşıkçılık filan gibi işlerde çalışıp roman yazmaya başlamış bir yazar. Tüm bu yaşam serüveninin de öykü ve romanlarının ana konuları olduğunu görüyoruz.

“Katil Orospular”, “Göz Silva” adlı öyküyle açılıyor. Ama bu “Göz Silva” eşcinsel bir solcu… Eşcinsel olmasının solcularla ilişkisini nasıl etkilediğinden tutun, Hindistan’a yaptığı yolculukta başına gelen traji-komik olaylara kadar bir dizi yaşam dolu hikâye kuşatıyor okuru… Öykülerin tümünde, olağanüstü şaşırtıcı olay ve insanların, çok da olağan şeylermiş gibi anlatıldığını, “Katil Orospular” öyküsünde olduğu gibi yarı-düşsel bir atmosferde imgesel anlatımın konuşma diliyle bütünleştiğine de tanık oluyoruz.

Bazı yayınevlerinin yaptığı gibi, Metis Yayınları da kitabın çevirmenini tanıtan bir özgeçmiş kutucuğunu kitaplarına eklemeye başlasa, bol bol çeviri yapıt yayımlayan bir yayınevi için, şık bir hareket olurdu.

2010 Chopin Yılı

Can Yayınları, 2010 yılının “Chopin yılı” olması sebebiyle olsa gerek, iki tane Chopin kitabı birden yayımladı. Biri, ünlü edebiyatçı Andre Gide’in Chopin müziği üzerine yazılarından oluşan ve Ömer Bozkurt’un çevirdiği “Chopin Üzerine Notlar”, diğeri de Aydın Büke’nin “Chopin –Tuşlara Adanmış Yaşam” adlı biyografi çalışması. Büke’yi, aynı dizi içerisinde yer alan Bach ve Mozart biyografileriyle tanımıştık. Bu iki kitabı, bir arada okumak ve okurken de, Can Yayınları’nın Gide’in kitabıyla birlikte hediye ettiği İdil Biret CD’sinden, Chopin’in bestelerini dinlemek, ayrıca bir keyif…
Bir edebiyatçı olarak Andre Gide’in Chopin müziğini nasıl yorumladığı gerçekten de insanın merakını uyandırıyor. Şöyle diyor örneğin Gide, Chopin’den yola çıkarak: “Piyano orkestraya, bireyin kitleye sağladığı kadar üstünlük sağlar. Bütünün birliği ancak, her parçanın kendi kişiliğinden uzaklaştırılmasıyla sağlanabilir.”

Bülent Usta (Birgün, 24 Şubat 2010)

0 yorum: