Mutlu Yarınlar Miti

Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0

“Hayal kurmak ciddi bir akıl hastalığıdır” demişti Zamyatin’in “Biz” adlı romanındaki bir karakter. Hatta romanda insanlar, fantezi yeteneklerini yok eden bir işlemden de geçiriliyorlardı. İnsanı robotlaştırmak isteyen totaliter sistemlerin hayali olsa gerek, insanı hayal kurmaktan mahrum etmek diye düşünebilirsiniz, ama değil. Çünkü insanların hayal kurmasını yok etmek yerine, o hayallere şekil vermek, kapitalizmin kitle kültürü yaratma zaferinin en önemli araçlarından biri oldu.

Martin Jay, kitle kültürü hakkında oldukça acımasız bir tespitte bulunup, kitle kültürünün asla demokratik olamayacağını, kitlelerin tüketmesi ve yönlendirilmesi amacıyla üretilen bir kültür olduğu için, mutlaka faşizmle büyüyüp gelişeceğini söylemişti. Yani “hayal kurmak” kendi başına olumlu bir şey değil, neyin hayalini kurduğunuz daha önemli. Mesela Başbakan da Malazgirt Savaşı’nın bininci yılı olan 2071 yılına dair hayal kuruyor ve o hayalin neye benzeyebileceğini, Gezi Parkı için hayal ettiği şeyleri düşünerek anlayabiliriz aslında. Bu açıdan Zamyatin’in romanındaki kişiye hak vererek, hayal kurmak ciddi bir akıl hastalığıdır diyebilirsiniz. Ben demiyorum, çünkü kapitalizmin kurdurduğu hayallerle mücadele, yine hayaller kurarak olacak. Gezi’yle aştığımız eşikle birlikte gökkuşağına tırmanır gibi merdivenleri rengârenk boyayarak devam ettiğimiz yol, tam da hayal gücümüzle mümkün olabilecek bir şey.

Başbakan’ın sıklıkla ileri tarihlere gönderme yaparak büyük projeler ortaya atması, kapitalizmin ve totaliter sistemlerin “mutlu yarınlar” mitinden başka bir şey değil aslında. “Sabredin, nüfusumuz artınca, hayalimizdeki projeleri gerçekleştirince mutlu olacaksınız” mesajı vermek istiyor kitlelere. Çünkü kitlelerin “şimdi” delice mutsuz olduğunun farkında ve bu mutsuzluğun karşısına “mutlu yarınlar” mitini koyarak, kitleleri oyalamak istiyor. ABD’de “mutlu yarınlar” miti, 400 kişinin toplam nüfusun yarısının sahip olduğu gelire sahip olması yüzünden çökmüş ve Wall Street İşgalcileri ortaya çıkıp, “mutlu yarınları” değil “şimdi”yi talep etmişlerdi. Aslında bugün Gezi’yle birlikte karşımıza çıkan manzarada da, kimse yarınların peşinde değil, “şimdi”yi istiyorlar ve onu alana kadar da evlerine kesin dönüş yapmaları mümkün gözükmüyor.

“Mutlu yarınlar” mitini başka bir yerden ve başka türlü düşünmek için özellikle Sel Yayınları’ndan çıkan Richard Stites’in “Devrimci Hayaller” kitabı, bir başvuru kaynağı olabilir. Rusya’daki devrimci süreçte, ütopyalar üzerinden iktidarlarla nasıl savaş verildiğinin ve devrimleri motive eden hayallerin kutlamalardan şehir planlamasına, gündelik yaşamdan edebiyat ve sanata uzanan seyrini, kapsamlı bir biçimde ortaya koyuyor Stites.

Badiou’nun, Sel Yayınları’ndan çıkan “Yüzyıl” adlı kitabında bahsettiği Mandelstam, bir şiirinde 20. yy’a “Ama omurgan kırık senin / Zavallı, güzel yüzyılım!” diye sesleniyordu. Stites de, kapitalizme hizmet eden iktidarlar tarafından omurgası kırılan 20.yy’da, sosyal adalet, eşitlik, barış ve doğa tahribatının sona erdirilmesine yönelik taleplerin nasıl alaya alındığından bahsediyor kitabında. Başka türlü sevmenin, çalışmanın, etkileşmenin, oynamanın yaşam tarzlarını yaratacak hayaller kurmadıkça, yaşadığımız yüzyılın omurgasını tedavi edemeyeceğimizi demeye getiriyor sözü.


Stites’in kitabın sonunda yer alan şu cümlelerini ise, akıldan hiç çıkarmamak gerek: “İnsan umudunun sıcak baharı sinik ve gerçekçinin kış havası taşıyan gülüşlerine teslim olmaz; çiçek açar ve kederli sonbahar rüzgârlarında kaybolur. Ve sonra tekrar doğar –sonsuza dek.”

Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 4 Eylül 2013) 

0 yorum: