Romanlara sığmazdı ki hayat…

Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0

Her insan gibi, her ülke de bir roman. Bir gazete yazarı olarak, içinde Gezi gibi güzel hikâyeler barındırsa da, sayfalarının çoğu yırtılmış, karalanmış bir romanı okumak bunaltıcı olabiliyor. Ama sayfaları faili meçhul cinayetlerle, işkencelerle, yolsuzluklarla, katliamlarla dolu bu romanın sonu da gelecek bir gün. Dünyanın pek çok yerinde bedenlerini birer kaleme dönüştürmüş isyancılar, yeni bir dünyanın romanını çoktan yazmaya başladılar bile…

Başta düşünülmüş bir kurgusu vardı içine hapsedildiğimiz bu romanın. O kurguya göre cümleler kurulmuş, çoğu birbiriyle çatışsa da karakterler yaratılmıştı. Sonra belli aralıklarla romanın yazarları değişti, kendi cümlelerini kurguyu dikkate almadan yazmaya başladılar, yeni karakterler, olaylar eklediler, başka karakterleri yok saydılar ya da yok ettiler, hatta önceki yazarlara sinirlenip romanın tümünü elden geçirmeye, hoşlarına gitmeyen cümleleri çıkartmaya, çıkartamıyorlarsa üzerlerini karalamaya çalıştılar.

Ortaya romandan çok, bol mağdurlu, sürekli değişen üslup yüzünden akıcılığını ve anlamını yitirmiş, yolsuzluklara ve katliamlara ait rakamlarla dolup taşan bir karalama defteri çıktı. Belli aralıklarla yaşanan askeri darbelerle bazı sayfaları yırtılıp parça pinçik edilmişti zaten. Siyasi bir partiden çok kurucu bir parti gibi davranan şimdiki iktidar da, düzeltmeyle, cümleleri kazımakla yetinmeyip, romanı yeniden yazma coşkusuna kaptırdı kendini. Dış politikadan eğitime her şeyi, ortak akıla ihtiyaç duymadan çıkarına göre keyfi biçimde değiştirip durdu. Ama yazmaya çalışılan bu roman, çılgın projeler, yolsuzluklar, keyfi soruşturmalar, yasaklar ve sansürlerle, hem anlatıcı, hem başkahraman olma tutkusuyla kendini kaybetmiş bir yazarın hezeyanlarına dönüştü.

Deleuze, bir söyleşisinde aslında bu hezeyanların kaynağını gösteriyordu: “Para rejimi.” Yazarın kişiliğinden, ruhsal durumundan kaynaklanmıyordu yani bu hezeyanlar. Çünkü kapitalizm, kitabına uydurulduğu sürece, her tür yolsuzluğa, akıl dışılığa izin verecek şekilde, arzuyu ve aklı ekonominin içine anormal bir biçimde dağıtmıştı. Yazarın elinden bu romanı alsak bile, iktidar organizasyonu değişmediği sürece, yani yazma yöntemi değiştirilmediği sürece, bu romanın içinde herkes ruhunu kaybetmeye mahkûm.

Metis’ten çıkan “Devrimleri Yazmak” adlı kitapta, Arap isyanlarına katılanların yazılarındaki ortak kaygı, başkasının yazdığı karakterler olmak istememeleriyle ilgili. Hatta kitabın sunuş yazısında Samar Yazbek’in dediği gibi, bu yeni isyanlar ikliminde, klasik yazar rolü de köklü bir biçimde değişime uğruyor. Tek doğrultulu, kapanabilir tek bir anlam katmanına sahip romanların sonu da, ancak böylesi bir isyanlar iklimiyle gelebilirdi, geliyor…

Sabahın erken bir saatinde vapur yolculuğu yaparken, bazı tuhaf sahneler düşünüyordum romanla ilgili. Kutlama yapılan bir ortam hayal ettim önce. İnsanlar tam kadehlerini kaldırıp tokuşturacaklarken, birden ellerindeki kadehler kayboluyor, hemen ardından da oturdukları sandalyeler, masalar… Bir sonraki aşamada kendilerinin de kaybolabileceğini düşünüp telaşa kapılmaları muhtemel...

Bir başka sahnede, ıssız bir sahilde el ele dolaşan bir çift hayal ettim. Birlikte geleceğe dair hayaller kuruyor, romantik şiirler okuyup denizin üzerinde uçan martıları izliyorlar. Tam öpüşülecek bir an diye düşünüp dudaklarını birbirlerine yaklaştırıyorlar, ama ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü öpüşemiyorlar.

Kaleminiz, resim fırçanız, çaldığınız müzik aleti, okuduğunuz kitap, hayalleriniz, her şeyiniz birer birer kayboluyor bu romanda, kesilen o yüz binlerce ağaçtan farkımız yok çünkü hiçbirimizin…


Bir ara, vapurda yanımda oturan küçük kız çocuğu uykuya daldı ve başı omzuma düştü. Annesi önce telaşlandı, gülümsediğimi görünce dokunmadı hiç, bıraktık uyusundu... Vapur iskeleye yanaşırken gülümseyerek uyandı Prenses ve gözlerini oğuşturarak hâlâ rüyadaymış gibi şöyle söyledi: “Kuş olduğumu gördüm.” Cemal Süreya’nın şiirini hatırladım o an, “hayat kısa, kuşlar uçuyor” diyordu ya, öptüm yanaklarından küçük kuşun… Romanlara sığmazdı ki hayat…

Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 5 Şubat 2014)

0 yorum: