Üç kulaklı bir kedi

Posted: 23 Mayıs 2008 Cuma by bülent usta in
0

Üç kulaklı kediyle muhabbetimiz çok eskilere dayanır. Onu bu aralar yine görmeye başladım. Genel seçimlerin olduğu gün, bir sokak aralığında karşıma çıktı. Önce "Pısst! Pısst!" diye bana seslendiğini duydum. Üsküdar'da oy kullanmaya giden kalabalığın ne beni, ne de onu görmeye niyeti yoktu. Hatta insanlar afyonlanmış gibi yalpalaya yalpalaya gidiyordu, ufuğu görenler hariç.

"İnsanların bu afyonlanmış hali için ne diyorsun?" diye sordum üç kulaklı kediye. Simsiyah gözleriyle güldü bana. Onu hiç gülerken görmemiştim. "Eğer bizleri de, sizdeki gibi okulların, kışlaların, iş yerlerinin hiyerarşik düzeni içine soksaydınız, bilmem kaç saat çalıştırıp sevişmeye, uyumaya, eğlenmeye vakit bırakmasaydı-nız, bir de üstüne üstlük silahlı güçlerce en ufak hak talebini ağır bir biçimde ceza-landırsaydınız, azıcık gözü açılmış olan aydınlarımız iktidar hesaplarıyla bizleri lendi çıkarları için bu denli yanlış yönlendirmiş olsaydı, üst üste açık ya da gizli darbelerle her toplumsal ve düşünen canlı için bir ihtiyaç olan siyaset yapma hakkımız ve arzumuzu bu denli örselenmiş olsaydı, biz üç kulaklı kedilerin de sonu sizden farklı olmazdı."

İlk defa üç kulaklı kedinin imgesel, şiirsel bir dil kullanmadan konuştuğunu görüyordum. Hayret. Şimdi nereden çıktı bu üç kulaklı kedi diyebilirsiniz. Aslında üç kulaklı kediler, tarihin ilk dönemlerinden beri var. Çoğu, iki kulaklı kedi taklidi yaparak zarar görmeden yaşıyor, üç kulaklı insanlar gibi. Evet, üç kulaklı insanlarda var. Mesela Kafka, kimse bilmez ama, aslında üç kulaklıdır ve tıpkı iki kulaklılar gibi yaşamak zorunda kalmış, memurluk yaparak hayatını sürdürmüştür yıllarca. İki kulaklılar gibi evlenmeye de çalışmış ama başarılı olamamıştır maalesef. Kafka gibi iki kulaklı yaşamaya çalışmayanlar da var. Ama onların karşısına çoğunlukla cezaevleri, akıl hastaneleri, idam sehpaları ya da intiharlar çıkar. Hayatta kalmak için, iki kulaklı taklidi yapmaktan başka bir şansı yok çoğu üç kulaklının. Bunları, üç kulaklı kediyle yaptığımız uzun sohbetlerden öğrendim. Büyük sanatçılar, felsefeciler, devrimciler hep üç kulaklıların arasından çıkarmış. Çünkü üçüncü kulakları sayesinde sezgileri güçlü olurmuş bu insanların. Üçüncü kulakları sayesinde gaipten sesler duyarlarmış.

Üç kulaklı kedi, çoğu üç kulaklının zamanla iki kulaklıya dönüştüğünü, bazı iki kulaklıların da sonradan yaptıkları araştırmalar ve en önemlisi kitap okumaları sayesinde, üçüncü kulaklarını çıkarabildiklerini söylemişti bana.

"Ama üç kulaklı yaşamak zor. Hele siz insanlar için bu daha da zor. Van Gogh'un kulağını kesme hikâyesi yanlış bilinir örneğin. O, kulağını keserken üçüncü kulağından kurtulmaya çalışmıştı aslında. Çünkü bu üçüncü kulağın duyduğu şeyler çoğu zaman korkunç şeylerdir. Bu yüzden delilik, intihar onların arasında kol gezer. Üçüncü kulağı olan birisi, dünyanın herhangi bir yerindeki acıyı, feryadı çok rahat, sanki oradaymış gibi duyabilir.

Irak'ta patlayan her bombanın sesi, sanki kafasının içinde patlar. İşkencecilerin kahkahaları ve kurbanlarının çığlıkları nerede olursa olsun kulaklarında yankılanır. "Sen böyle şeyler söyleyince, üç kulaklı olmak isteyenler vazgeçecek bu çabadan." "Üçüncü kulak sayesinde, inanılmaz güzel melodiler de duyar insan, hiçbir iki kulaklının duyamayacağı, duysa da anlamayacağı.

Bir başka üç kulaklı olan Kropotkin'den dinlemiştim, kurşuna dizilmeyi göze alan bir anarşistin, aslında iki kulaklıların tahmin edemeyeceği bir mutluluğu yaşadığını anlatmıştı bana. Kendini ortak bir mutluluk için adayan bir insanın, kendisini adadığı o mutluluktan beslenerek bunu yaptığını söylemişti. Yoksa, ne diye bir insan kendisini tanıdığı-tanımadığı insanlar için, en önemlisi göremeyeceği bir gelecek için feda etsindi ki." "Bunu mecburiyetten yapanlar da var ama. Üstelik, kendini feda etme anlayışı, doğru bir şey mi? İnsan, ne yaparsa yapsın öncelikle kendisi için istemez mi bir şeyleri?" "Ben de bunu söylüyorum aslında. İnsan, kendisini adadığı o mutluluktan, o mutluluk gerçekleşmeden evvel bir pay aldığı için bunu yapıyor. Ölüm oruçlarında, kendisini aç bırakarak ölmeyi göze alan bir devrimci, (doğru ya da yanlış) bu sayede bunu başarıyor.

Mecburiyete gelince. Mecburiyet diye bir şey yoktur üç kulaklıların dünyasında. O, kurşuna dizilen anarşist, üçüncü kulağını tıkasaydı ve o şekilde yaşamını sürdür-seydi eğer, mutlu olabilir miydi sence? Onun yaşayacağı mutluluk, yalancı bir mutluluk olmaz mıydı? Ve bir gün yalancı bir mutluluk içinde yaşadığını fark ederek, kurşuna dizilmiş olmaktan beter büyük bir pişmanlık duymaz mıydı? Üç kulaklıların dünyası, elbette tehlikelerle dolu. Ama iktidar ve güç hırsıyla yaşayan tek kulaklılar ve iki kulaklıların dünyaları, daha tehlikeli. Ve üstelik tehlikenin nereden geldiğini bile göremiyorlar.

Biz üç kulaklılar ne kadar bağırırsak bağıralım, üçüncü kulakları olmadığı için sesimizi duyamıyorlar. Ormanlar yanıyor, açlık ve işsizlik büyüyor, buzullar eriyor, gıda ve su kaynakları tükeniyor ve onlar hâlâ boş hayallerle, gerçek bir dünyada bir bilgisayar oyunundaymış gibi sanal bir hayat sürüyorlar. Ama onların, gerçek dünyayı sanal bir biçimde hırslarına yenik düşmüş olarak yaşamaları, bizlerin de hayatını tehlikeye atıyor." Üç kulaklı kediyi, hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Konuşurken tıslayıp duruyordu sürekli olarak. Sonra aniden bir çöp bidonunun arkasına girip kayboldu, sıradan bir kedi gibi. Yine karşıma çıkacağını biliyorum. Kaç yüz yıldır, insanların dünyasında yaşayan bu yarı-düşsel kedinin söyleyeceği çok şey var daha.

Bülent Usta (25 Temmuz 2007)

0 yorum: