Bir İhtimal Daha Var...
Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Kadıköy, biber gazı altındaydı kaç gündür; yollarda çevirmeler, geceleri
artan polis şiddeti... Evimin balkonundan olup biteni izlerken, yanımdan
plastik mermi bile geçiyor. Balkondaki çiçekleri gazdan korumak için evin içine
almayı akıl ediyorum sonra. Ama evin içi de gaz.
Gaz maskesi takıp geçiyorum çalışma masama, çünkü yetiştirmem gereken bir
yazı var. Bir yandan kendimle boğuşuyorum, dışarı mı çıkayım, yazıyı mı
yetiştireyim diye. Sanki ikisi de bir işe yaramayacakmış gibi hissediyorum o an...
İçimde çaresizlikten doğan bir sıkıntı... Sadece ölüm haberleri, polis şiddeti
yüzünden yaralanıp hastaneye kaldırılanlar değil içimi sıkan, bunaltan şey.
Daha çok, nasıl bu duruma gelindiği...
Judith Butler, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki
konuşmasında New York’taki occupy
hareketinden bahsedip “Bir süre sonra sokakta olma nedenlerimizi değil, sadece
polis şiddetini konuşur olduk” diyerek uyarmıştı. Ne yapıp edip, daha sert
müdahale edebilmek için insanları pasif direnişin dışına çıkmaya zorlayan polis
şiddetinden sıyrılmak gerekiyor.
Bizim sokak, barlarla, meyhanelerle dolu bir sokak. Sokağın köşe başındaki
meyhanedeki fasıl ekibi, plastik mermilere, koşturan eylemci ve polislere hiç aldırış etmeden, aynı
şarkıları çalmaya devam ediyor. İktidar medyasına benzediklerini düşünüyorum
önce, etraflarında masalar, sandalyeler devrilir, müşterilerin suratına plastik
mermiler isabet ederken, aynı şarkıları tekrar tekrar çalmalarına bakarak...
Sonra sonra fark ediyorum, polisin gelişine göre darbukanın ritminin artıp
azaldığını, söylenen şarkıların değiştiğini. Titanic filminde, gemi batarken
çalmaya devam eden orkestra gibiler. Bu
fasıl ekibi o gemide olsaydı, kesin yolculara göbek attıran şarkılar çala çala
sulara gömülürlerdi diye düşünüp gülümsüyorum sonra, içime bir ferahlık
geliyor. “Bir İhtimal Daha Var” filminde geçen "Ritim
olmazsa aksak kalır, yürümez bu hayat" sözü geliyor aklıma.
Fasıl ekibi de sanki aklımdan geçeni duymuş gibi “bir ihtimal daha var / o da ölmek mi dersin / söyle canım ne
dersin” diye çalmaya başlıyor.
Fasıl ekibi, yaşanan tüm acılara ve olumsuzluklara rağmen direnişin neden
sona ermeyeceğinin hatırlatıyor bana. Judith Butler’ın söylediklerini düşüne
düşüne çalışma masama geçiyorum, kulağımda “Bir İhtimal Daha Var”ın melodisi...
Devlet, sadece kurumlardan oluşsa ne kadar kolay olurdu her şey. Her
birimizi tek tek, o soyut olduğu kadar şiddet dolu varlığıyla kuşatıp içimize
kök salarak var etmese kendini. Foucault, direniş ne kadar büyükse, tahakküm
uygulayan iktidar da çok daha fazla güçle ve daha fazla kurnazlıkla tutunmaya
çalışır der ya, söyleşilerinden birinde. Palalılardan cinsel tacize, şiddetin
her türüne; medya destekli yalan ve iftira kampanyalarıyla kurnazlığın en akıl
almaz olanlarına başvurdular ve bu şiddetten de vazgeçmeyecekleri ortada. Çünkü
bu defa, ülkenin batısında yaşayan ve Kürtlere yıllardır aralıksız uygulanan “iktidarın
aşırı durumları”na tanık olmamış, askeri darbeler yaşamamış bir kuşak var
karşılarında. Zaten direnişi sürükleyen ve sokaklardan çekilmeyen de o kuşak. Devlet,
önceki kuşaklara yaptığı gibi bu kuşağı da ezmeyi başarır ve iktidarın aşırı durumuna
alıştırırsa, totalitarizmin kara bulutlarından yağan cinnet yağmurlarından
kaçma ihtimalimiz de kalmayacak. Çünkü dış politika dahil, eğitimden ekonomiye
her şeyin karmakarışık olduğu akıldışı bir süreç yaşıyoruz ve Gezi Ruhu
dediğimiz şey, bu akıldışı süreçten çıkılabileceğimiz bir kapı olarak karşımızda
belirdi.
Kapının önünde Toma’lar, gazeteler, televizyonlar yığılı, kapıyı
kilitleyecek anahtarı bulana kadar zaman kazanmak için. Anahtar dediğimiz şey
de “hakikat”ten başka bir şey değil. Ama “hakikat” dediğimiz şey, çıplak
ellerle kavranacak bir şey de değil, siyasi eylem ve siyasi müdahale aygıtları
olmadan.
Polis şiddeti sarmalından çıkıp Gezi’nin açtığı o kapıdan 12 Eylül Ruhu’nu;
yeni savaşlar için kanlı elbiselerini giymeye hazırlanan militarizmi; her gün
bir kadının, trans bireyin, eşcinselin kanına giren cinsiyetçiliği; insanları
bir arada tutan o gizemli bağı koparıp, kopan parçasıyla idam ipi yapmaya
çalışan ırkçılığı bu topraklardan kovmak istiyorsak, siyasi müdahale
aygıtlarını yaşamın her alanında örgütlememiz şart. “Bir ihtimal daha var”
çünkü. O ihtimal de ölmeden kavuşulacak başka bir âlem... Kapının ardında...
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 18 Eylül 2013)