İğrenç Adam
Posted: 10 Nisan 2014 Perşembe by bülent usta in
0
Bir görüşe göre, Dünya Savaşları edebiyatı ve sanatı
geliştirmiş. Düşünsenize, II. Dünya Savaşı temalı ne çok eser üretildi ve
üretilmeye devam ediyor. Bir zamanlar, romancılarımızdan birisi, 12 Eylül’ün
edebiyat için iyi malzeme verdiğini söylemişti bir televizyon programında. 12
Eylül’e karşı duyduğum nefret, o romancının açıklamasını zihnime kazımış. Şöyle
düşünmüştüm: 12 Eylül olmasaydı da, uzatılmış ergenlik ve öğrenilmiş varoluşsal
bunalımlar yaşayanlar için yazılan o romanlar da keşke hiç yazılmasaydı.
Edebiyatımız bir şey kaybetmezdi herhalde o romanların yokluğundan. Pek çok
şair ve yazar, 12 Eylül travmasını, yenilgi psikolojisini güçlendirerek estetize
etmekten kendini alamamıştı ya da almamıştı. Ama kimin umurunda? Her şey olup
bitmiş, 12 Eylül şimdiki iktidarla gücünü ve ideolojisini ilelebet daim
kılmışken...
Bana bunları düşündürten, bu aralar Balıkçılar
Kahvehanesi’ne takılan bir “İğrenç Adam” oldu. Yanlış anlamayın, kendisinin bir
iğrençliğine rastlamış değilim henüz. Aslında, gayet düzgün ve kendi hâlinde
birisi. Adam, kendi kendisine “İğrenç”
diyor ve neden böyle dediğini de, Siren Yayınları’ndan Sabri Gürses çevirisiyle
çıkan David Foster Wallace’ın “İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler” kitabına
atıfta bulunarak açıklıyor. Kahvehaneyi yazılarımdan mı öğrendi nedir, ne zaman
gelsem, onu her zaman oturduğum masanın tam karşısındaki masada görüyorum bir
süredir. Üstelik onun da yanında her zaman kitaplar ve kalın bir defter oluyor
ve durmaksızın not alıyor o deftere. Eğer karşılıklı masalarda oturuyorsanız ve
sizden başka kitap okuyan da yoksa, aranızda bir sohbetin başlaması kaçınılmaz.
Bir adı olsa dahi, kendisini bana “İğrenç Adam” olarak takdim etmesinin bir
nedeni olarak da, her insanın aslında “iğrenç” bir varlık olduğu konusunda
geliştirdiği takıntısı. Ona göre, başta erkekler olmak üzere tüm insanlar,
doğanın bir hatasından başka bir şey değil. Doğa, bir hata olarak yarattığı
dinozorları nasıl yok etmeyi bildiyse, insanları da bir gün aynı felaketin
beklediğinden çok emin İğrenç Adam. Dinozorları fantastik canlılar olarak
sevdiğim ve insanları da, olumlu ve güzel yanlarıyla birlikte düşündüğüm için,
bu meseleyi İğrenç Adam’la epey bir tartışıyoruz kahvehanede. Ama insanlık
tarihine ve savaşlarla, sömürülerle kuşatılmış hayatımıza bakınca, bazen ona
hak verdiğim de oluyor. Bu kadar ustalıklı bir biçimde işkence ve öldürme
aletleri geliştirmiş, bu kadar acımasız ve doyumsuz bir canlı türünü savunmak
kolay iş değil. Yine de ideolojik olarak insanın özünün kötü olduğunu
düşünmüyorum. İğrenç olan insan değil, kendi yarattığı ve kölesi olduğu sistem
bana göre.
Bizim İğrenç Adam söyledi, toplama kampından kurtulmuş bir
yazar olan Victor Frankl’in Yahudi Soykırımı sayesinde, insanın “Karanlık
Yanı”nın tam ve eksiksiz bir biçimde keşfedildiğini ve bu keşfin insanın anlam
arayışında yol gösterici olduğunu yazdığını. Ürkütücü bir yan var, yazarın bu
sözlerinde. neredeyse, iyi ki soykırım olmuş demeye getiriyor sözü. İğrenç Adam,
Frankl’in yaptığı tespite başka örnekler de ekledi sonra. Mesela tecavüze ya da
işkenceye uğramış birisini, sadece kurban olarak göremeyeceğimizi. “Tecavüze
uğramış birisi, uğramamış birisine göre her zaman daha üstündür” dedi, “çünkü
değişmiştir, başka bir bilgiye sahiptir artık.” Yaptığı bu tespitin, tecavüzün
ya da işkencenin iyi bir şey olduğu anlamına gelmediğini de ekledi. “Yani
kimsenin işkence görmesi gerekmiyor, bunlar elbette çok korkunç ve olumsuz,
yanlış. Tartışma götürmez. Kimse tersini söyleyemez” dedi İğrenç Adam.
Sözlerine şunları da ekledi Frankl’in tespitini doğrulamak istercesine: “Peki
ya sonrası? O tecavüz ya da işkence sonrası, o insanda sadece olumsuz şeyler mi
olur? Benim dediğim, bazen durumlar insanı büyütür. Eskisinden daha fazlası
hâline getirir. Hani derler ya, öldürmeyen şey seni güçlendirir. bunu söyleyen
kişi, bir kadının tecavüze uğramasını ya da işkence görmesini savunur muydu
sence? Kesinlikle hayır.”
İğrenç Adam’ın demek istediği, “insanı olduğu şey kılan
farklılıkların enginliği hakkında fazlasıyla dar görüşlü olabildiğimiz.”
Mükemmel iyilik, insanları korumak gibi konularda fazlasıyla tekdüze bir
yaklaşımın sergilenmesine tepki duyuyordu daha çok. Mesela terapi gören kişilerin
çoğunlukla sevgilileri ve eşlerinden ayrılması da bu “mükemmel iyilik”
yaklaşımından kaynaklanıyordu İğrenç Adam’a göre. Terapistlere göre aşk,
çoğunlukla hastalıklı bir durum, bir tür ilişki bağımlılığı. Ferhat ile Şirin,
bir çift terapisine gitselerdi, muhtemelen kendi istekleriyle ayrılırlardı
diyor İğrenç Adam. Aşk, her zaman iyi bir şey mi olmalı, steril ve geliştirici…
Bugün arzulanan ilişki biçimi, verimli, geliştirici ve uyumlu olmak zorunda…
Ama aşklar, her zaman uyumlu olmayabilir ve zarar da verebilir ilk başlarda.
Yaşanan o aşk deneyimi sayesinde, insan çok şey öğrenebilir ve o deneyimden
sonra başka birisine dönüşerek, hiç âşık olmayanlara göre daha fazla bir varlık
hâline gelebilir. Aşka böyle bir anlam yüklemek, aşkın insana verdiği zararları
görmezden gelmek anlamına da gelmiyor elbette.
Mükemmel iyilik ve steril bir yaşam, sadece terapilerle,
kişisel gelişim kitapları, yoga gibi hiçlik ritüelleri ve haplarla yaşanan bir
yanılsama olabilir ancak.
İğrenç Adam’la “iğrenç konular” hakkında konuşmak iyi geldi
bana. Kendimi daha az iğrenç hissettim… Kahvehaneye devam ederse, konuşacak
çokça iğrenç konumuz var, her gün bu ülkede yaşanan…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 17 Ekim 2012)