Canbaz Yıl
Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Ocak 2007’de başlamışım bu köşede yazmaya, her çarşamba…
Sadece üç kere yazı veremediğim olmuş gazeteye, onlarda da muhtemelen
yazamayacak kadar hastaydım. Şimdi 2014’ün ilk günü için yazmak biraz tuhaf,
hem de 31 Mayıs 2013’ten sonra yepyeni bir hayata başlamışken…
Aslında dördüncü yazı veremeyişim de bugüne denk gelecekti,
çünkü günlerce yüksek ateşler içinde yattım, sanırım bir tür salgın varmış.
Evde üşüme ve titremeyle birlikte gelen yüksek ateşle yatarken halüsinasyonlar
gördüğüm de oldu. Bu halüsinasyonlardan birisinde, dışarıdan çılgınlar gibi
koşup bağıran gençlerin sesini duydum: “Berkin uyandı!” Kalkmaya yeltendim, ama
başım dönüyordu, çıkıp sokağa ben de “Berkin uyandı!” diye bağırmak istedim o
an, öyle bir sevinç. İşte tam yerimden kalkmıştım ki, bir el omzumdan tutup
beni yeniden yatağa yatırdı, evde yalnız olduğumu unuttuğum için tepki vermedim
önce. Sonra o elin sahibi karşıma geçip oturunca, evde yabancı birinin, bir
kadının olduğunu fark ederek, korkmaktan çok şaşkınlık yaşadım. “Halüsinasyon
gördüğünü biliyorsun değil mi?” dedi kadın. Bunu söylerken kendisinin de bir
halüsinasyon olduğunu ima eder gibiydi.
“Berkin uyanmadı henüz, ama uyanacak” dedi, “henüz onu
komaya sokan kişiler hakkında aylardır hiçbir işlem yapılmamış olsa da.” Bunu
öyle bir söylemişti ki, zaten yüksek ateşten eriyen içim, yüreğime akmıştı
sanki. Dünya o an kötülüğün hâkim olduğu berbat bir yer olarak gözüktü gözüme.
Alıştığımız için dünya bize hâlâ çekilir bir yer gibi geliyordu. Nietzsche’nin
dediği gibi, “Bizi yanıp kavrulmaktan ve kül olmaktan koruyan” zihnimizden
başka bir şey değil. O yüzden aklımızla oynayıp duruyorlar, ateşin içine düşmemiz
için.
“Bazı insanlar, tek elle asılı kalır” dedi kadın, “canbazca
ilerlerken telin üstünde. Bütün mesele o teli bırakmak ya da bırakmamak. 31
Mayıs’tan sonra o telde asılı kalan insan sayısı o kadar arttı ki, eskimiş bu
tel, bu akıl, bizi taşıyamaz artık. Başka bir akıl gerek hepimize, üzerinde
canbazca yürüyebileceğimiz, Gorgo’nun dişlerini geçirip koparamayacağı
yepisyeni bir tel.”
Yerimden doğrulup biraz daha dikkatli baktım kadının yüzüne,
Leyla Erbil’in gençliğini andırıyordu, fotoğraflarındaki gibi… Üstelik Gorgo’dan
bahsetmişti, öfkesi de benziyordu çok. Onu tanıdığımı fark ettiği için belki
de, kayboldu oturduğu yerden. Geriye sadece hoş bir koku kaldı. O “başka akıl”ı
düşünüp durdum, o kokuyu içime çekerek. Düşme korkusu bizi o telde asılı
bırakıyordu, aslında korku da değil, kaygıydı daha çok. Bu yeni çağın ürettiği
kaygıları aşmadan çıkamayız o telin üzerine. Renata Salecl, Metis
Yayınları’ndan çıkan “Kaygı Üzerine” adlı kitabında, insanları köktendinciliğe,
muhafazakârlığa, totalitarizme yönelten şeyin küreselleşmenin ve kapitalizmin
neden olduğu ekonomik belirsizlikten çok, kimlik dağınıklığının neden olduğu
kaygıya bağlıyor mesela. Durmaksızın kimliğini değiştirme baskısı altında
yaşayan insanların, o kaygıdan kurtulmak için seksten mutluluk haplarına,
tüketimden dine, kişisel gelişim kitaplarından spiritüel deneyimlere, her bir
şeyi nasıl çaresizce denediğinden… Hükümet, Gezi’yi, muhafazakâr seçmenler için
bir kaygı nesnesi olarak sunmayı başardı, camide içki içilmesinden faiz lobisi
gibi hayali örgütlenmelere kadar çeşitli kaygı seçenekleri sunarak. Ama Hükümet
böyle davrandıkça, Gezi’yi doğuran gerçekçi kaygılar da çoğaldıkça çoğaldı, Kürtlerden
Alevilere, özgürlükçülerden ulusalcılara, çevrecilerden feministlere herkes
diken üstünde. Ekonomik açıdan en parlak dönemimizi yaşıyor olsak bile, yaşanılan
kaygıları, asılı olduğumuz bu eskimiş tel taşıyamaz artık.
Ya Gezi’nin önümüze açtığı kapıdan girip yeni bir siyaset
diliyle başka bir akılı, ortak bir akılı inşa edeceğiz, ya da totalitarizmin
akıl dışılığıyla kaygılarımızdan ruhumuzu ateşin içine atarak kurtulacağız.
Gülüyoruz belki ama, ruhlarını ateşe atanlar, boşuna kefen giyip çıkmıyorlar
meydanlara. Akıl dışı kaygılardan güç alan Gorgolardan kurtulmanın tek çaresi,
Gezi’de açılan kapıdan gördüklerimizi doğru yorumlamaktan geçiyor, küçük siyasi
hesaplar yapmadan, ezberlediklerimizi unutmayı göze alarak… 2014, yeni bir
hayatın yılı olsun hepimize…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 1 Ocak 2014)