Zilo'nun Hayali
Posted: 25 Nisan 2014 Cuma by bülent usta in
0
1915’in 24 Nisan sabahı, evinden
alınıp götürülen ve bir daha dönmeyen, 26 yaşındaki tiyatrocu Yenovk Şahen’in “Agos”
gazetesinde yayımlanan fotoğrafı duruyor bir köşede. Onun yanında da Berkin’in
fotoğrafı… İkisinin de yüzüne güneş vuruyor pencereden… Kanatları çuvallara
sığmayan çocuklarla dolu bu topraklarda, 23 Nisan’ı kutlamanın hüzünlü bir yanı
oluyor ister istemez. Yenovk Şahen gibi ne çok insan Ermeni olduğu için, Kürt
olduğu için, sosyalist olduğu için, gazeteci ya da yazar olduğu için dönemedi
evlerine ve Berkin gibi yüzlerce çocuk… Çocuklar ne anlar ideolojilerden,
iktidarlardan; Ermeni, Kürt ya da Alevi olarak doğdukları için başlarına
gelenler nasıl izah edilebilir onlara?
Suriye’ye giden bir arkadaş,
kamptaki çocuklardan birine sormuş, “Ne istersin?” Böyle büyük şeyler ister
sanmış, neyse artık o büyük şey, belki masalsı bir şey, masallardan bir şey…
“Kalem” demiş çocuk, “Kalem isterim…” İstenilmesi kolay bir şey istemiş, hemen
ulaşılabilecek, öyle barış gibi ulaşılması zor bir şey değil. Çünkü
yetişkinlerden istenecek en son şeyin “barış” olduğunu öğrenmiş artık, kaleme
razı… Şimdi devletin makamlarını göstermelik olarak çocuklara bırakacaklar ya, çocuklar
da kendilerine öğretildiği gibi “barış” isteyecekler belki de, yanlarındaki
devlet büyükleri gülümseyen pozlar verirken…
Deleuze, Norgunk Yayınları’ndan
çıkan “Müzakereler” kitabında, Godard’ın çocukları siyasi tutuklular olarak
gördüğünden bahseder. Hangi milliyetten, mezhepten, sosyal sınıftan olursa
olsun, bütün çocuklar siyasi olarak tutukludur Godard’a göre.
Çocuk denilince, aklıma Yaşar
Kemal’in “Cumhuriyet” gazetesi için, sokak çocuklarıyla yaptığı röportaj dizisi
gelir, YKY tarafından kitaplaştırılmıştı “Çocuklar İnsandır” adıyla. Turhan
Selçuk’un çizimleri ve Ara Güler’in fotoğraflarıyla acayip güzel bir kitap
olmuştu. İşte o kitapta, hırsızlık yaparak, vagonların altına saklanıp uyuyarak
yaşayan küçük bir kız çocuğu vardı, adı Zilo’ydu. Hani şu, Galata Kulesi’nin
oralardaki plakçılarda çalan şarkıları dinlemeyi seven, para biriktirip
kendisine şöyle küçücük bir ev yaptırıp oraya sığınma hayali kuran Zilo. Bütün
röportaj boyunca, en büyük sorununun uyuyacak yer bulmak olduğunu söylemişti,
çünkü kız çocuğuydu, kız çocuğu olmak zordu burada, hem de çok zordu. Erkek
olsa vagonların altında değil, içinde yatardı, sıcak oluyordu çünkü vagonların
içi, hem diğer erkekler rahatsız etmezlerdi o zaman. Daha yeni, 14 yaşında bir
kız çocuğunun Diyarbakır’da intihar ettiğini iddia eden bir haber düşmüştü
ajanslara. Küçücük, savunmasız bir siyasi tutuklu daha öldürülmüştü… Hiçbir
çocuk intiharı, intihar değildir.
Zilo’nun hayalini düşünüyorum ne
zamandır. O küçücük evi yaptırabilirse eğer, yani içinde bir yatak, üç sandalye
(neden üç?) ve bir de tuvalet oldu mu yeter dediği evi olursa, tek başına
yaşamak istediğini söylemişti Yaşar Kemal’e. Çocuk Şubesi’nden salıverilince de,
ilk iş çizme çalacaktı kendisine, boyunlu bir kazak, çorap, etek, bir de
ayakkabı, bir kolye, küçücük… 1975’te anlatmıştı bu hayalini Yaşar Kemal’e. Neredeyse
40 yıl geçmiş aradan, artık Galata Kulesi’nin oralarda öyle şarkılar çalmıyor
Zilo... Suriye’deki iç savaştan kaçanların çocukları da gelince, daha da
zorlaştı sokakta uyuyacak yer bulmak. Peki sana ne oldu Zilo? Hayalini kurduğun
o eve kavuşabildin mi? Neden o evde tek başına yaşamak istedin Zilo?
Sana yemek bile vermeyen üvey anneni
yanında isteyecek değildin ya. Peki ya babanı?.. Başka bir hayatı, başka
çocukları olduğu için mi, onu da istemedin yanında? Yaşar Kemal’e hayallerini
anlatacak kadar kendini yakın hissettiğin için mi, onun diğer çocuklarla
konuşmasını engellemek istedin, “Bıçaklarlar seni” diyerek gözünü korkuttun? Ama
o küçücük evinin, Dolapdere’de olmasını istediğini, orada güzel insanlar yaşadığını
da söylemişsin, ne olursa olsun birbirlerinin yardımına koşan güzel insanlar… Sen
de başkalarının yardımına koştuğuna göre, insanlara ve hayata küstüğün için değildi
istediğin yalnızlık Zilo... Kimse seni rahatsız etmesin diyeydi belki, kendini
güvende hissetmek için. Diyarbakır’da intihar ettiği iddia edilen o küçük kızın
da sığınabileceği, kendine ait küçücük bir evi olaydı… Senin
Yaşar Kemal’e yaptığın şu
“naniiiiiiiiik”ten yapardı belki o da, kim bilir...
Bugün 23 Nisan, yeryüzüne yayılmış
en kalabalık siyasi tutsaklarımızın, çocukların bayramı… Çocukları rahat
bırakın efendiler! Görmüyor musunuz, hiçbirinin kanatları sığmıyor ne
çuvallara, ne de hayallere… Siz de bir zamanlar çocuktunuz, Dağlarca’nın “Çocuk
ve Allah”ında yazdığı gibi, hatırlayınız vücudunuzda…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 23 Nisan 2014)