Gezi Masalı

Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0

Metrobüsle Kitap Fuarı’na gitmek için, itiş kakış, çiğnenmiş hayaller ve umutlarla kaldırımları kararmış şehrin içinde hızla yol alırken, Ballard’ın “Öteki Dünya” romanını okuyordum. Şantiye şehrine dönen İstanbul’a bakarak, Ballard’ın tüketim toplumuna dair o karamsar tespitleriyle hüzünlenmem gerekiyordu belki de, ama ben tüm bu olup bitenleri düşünüp gülümsüyordum sadece. Çünkü artık bir masalım vardı, Gezi’deki ağaçların armağanı…

Kitap Fuarı’nda da edebiyatçı, gazeteci, köşe yazarı vs kiminle konuşsam, sürekli seçimlerden bahsedip karamsar bir tablo çiziyorlardı bana, onlar konuşurken de gülümsemekten kendimi alamıyordum. Her şeyden karamsar bir yorum çıkarma hüneri sahip olan bu insanlar, kötücül bir zavallılık içindeler gibi geliyordu bana, kara büyü yapılmış... Onların mantığıyla “nasıl olsa öleceğiz, niye yaşıyoruz ki” noktasına varılabilirdi kolayca.

Belki de az masal okunduğu için bu böyle, kötülük kralları ya da kraliçelerinden, iyi ve kötü cadılardan, perilerden, en korkunç büyüleri bile bozabilen gerçek aşk öpücüğünden habersiz oldukları ya da ciddiye almadıkları için. Her şey, güç demek değil masallarda, bir şövalye ejderhayı yenebilir, bir çoban kralın kızıyla evlenebilir ya da yoksul bir genç kız, beklediği beyaz atlı prensine kavuşabilir. Önemli olan sebat etmektir, Kaf Dağı’nı aşmaktan vazgeçmemek, bütün şövalyeleri yenmiş olsa da ejderhanın karşısına çıkabilme cesaretini gösterebilmekte gizlidir. Kısaca, imkânsız diye bir şey yoktur masallarda, hatta imkânsız olanı istemeden kötülüğü yenmek mümkün değildir. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi…

Gezi’nin, seçimlerin çok ötesinde bir durum olduğu unutuluyor genellikle ya da işlerine gelmiyor. 68 Mayısı, nasıl De Gaulle’ün seçimleri kazanmasıyla sona ermişse, Hükümet de aynı sonu hayal ediyor olmalı. Bu yüzden, siyasetin, seçimlerden ibaret olduğuna dair algıyı yeniden güçlendirme derdindeler. Gezi Parkı’yla ilgili bile, önümüze seçim sandığını koymuşlardı, hatırlarsanız. Oysa, seçimlerin, uyku büyüsü yapmak için halka sunulan, masallardaki zehirli kırmızı elmadan bir farkı olmadığını, bilen biliyor.

Gezi’yi sadece Hükümet karşıtı bir durummuş gibi algılayanlar da var hâlâ, her ne kadar tüm bu olup bitenlere Hükümet’in aşırı iktidar uygulamaları sebep olsa da... Gezi, 12 Eylül’le tasfiye edilmiş siyasetin geri dönüşüydü, yani var olan tüm siyasi yapıların ve kurumların, sivil toplum örgütlerinin siyaset üretememesinin bir sonucuydu. Sadece sistemin de değil, sistem karşıtı gözüken hareketlerin de dahil olduğu bir sorundu bu, tarikatları andıran yapıları, ezberci yaklaşımları, fikirden çok inanca göre kendilerini tanımlayışlarıyla… İşte tüm bunlar artık derinlemesine sorgulanıyor. Hükümet hayal ettiği oy oranını dahi alsa, siyaset bu topraklara geri döndüğü sürece, işi çok zor, çünkü ne zaman siyaset alanına girse paniğe kapılıyor, çünkü bir lanet gibi içlerinde taşıdıkları 12 Eylül ruhu, ellerini kollarını bağlıyor. Bu yüzden sık sık muhafazakârlık üzerinden kadın erkek ilişkileri gündeme getiriliyor, Ece Temelkuran’ın yazdığı gibi, yapılan en ufak icraat bile, düğün dernekle kutlanıyor. İyi bildikleri bir alan olan muhafazakârlık tartışmalarına girmekse, bugüne kadar sola hep kaybettirdi, bunu iyi biliyorlar. Siyaset alanına çekilmek, ekonomiden, şehircilikten, çevrecilikten, dış politikadan, hukuktan konuşmaya zorlanmaktan ödleri kopuyor. Çünkü tüm bu alanlarda, ortak akıla muhtaç devasa sorunlarla karşı karşıyayız, gökdelenler gibi çoğaldıkça çoğalan, yükseldikçe yükselen…


Ballard, “Öteki Dünya”da, “Bütün AVM’ler bizi kurnazca çocuklaştırır” diyor ya,  “Birikim” dergisi de bu çocuklaşmayı “buluğ çağ virüsü” adıyla dosyalaştırmış, dosyada Mine Söğüt’ün masallardan bahseden bir yazısı da var, okunası. Çocuklaşmanın kötü bir yanı yok, sadece kurnazca çocuklaştırılmayalım. İnsanların kalplerini söküp televizyon ekranlarına benzeyen dolaplara kilitleyen kötülük kralları ve kraliçelerinin değil, orman perilerinin masallarına inanalım yeter ki… Unutmayın, sadece hayatı savunanların yanındadır iyilik perileri ve kötüler hep kaybeder masallarda. 12 Eylül’ün kara büyüsünü bozacak sihir, ağaçların köklerinden yayılıyor derinlerde…

Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 6 Kasım 2013)

0 yorum: