Yarın Hava Karışık
Posted: 10 Nisan 2014 Perşembe by bülent usta in
0
İkide bir balıkçılar kahvesine kaçıp durmamın nedeni,
balıkçıların yanında kendimi iyi hissetmem elbette. Onların o umursamazlığı,
şakacılığı, -her ne kadar faydacı bir ilişki olsa da- denizle aralarındaki o
gizemli ilişki, hoşuma gitmiştir her zaman. Bir süredir balıkçılar kahvesinden
çıkmaz oldum. Kahveye gelince, aklım hep edebiyata gider, kendimi öykü ya da
şiir yazarken bulurum. Ama bu aralar, Macit Amca’nın etkisiyle olsa gerek
edebiyattan daha çok siyaset düşünür oldum kahvede. Macit Amca’yla Türkiye’de
olup biteni anlamaya çalışmak, okuduğum kitaplar kadar etkili bir düşünme aracı
benim için. Geçen hafta onunla konuşurken, Foucault’nun İran Devrimi hakkındaki
yazıları ve onunla ilgili yayımlanan bir kitap gelmişti aklıma. Kullandığı
ilaçlar ve kahvedeki sessizlik Macit Amca’nın uykusunu getirmeseydi kim bilir
nerelere varacaktık.
Gaziantep’te bir karakolun önünde patlayan bombayla
ilgili bir altyazı geçiyordu, karşılıklı oturmuş kahvemizi yudumlarken. Macit
Amca, sivillerin de zarar gördüğü bu tür eylemlere çok sinirlenir. Yine
sinirlendi. Şimdi o gür sesiyle basacak küfürü diye bekledim ama küfür etmek
yerine şöyle dedi: “Bu saldırı, derin devlet işine benziyor.” “Hani derin
devleti temizlemişlerdi” dedim. “Devlet, her zaman derindir, temizlenmez” dedi.
“Pekiyi temizlenen şey ne o zaman?” “Eski iktidar kalıntılarıyla birlikte tehlike
arz eden muhalifler. Ama sanılmasın ki, iktidarı ele geçiren güç, daha temiz ya
da farklı bir niyete sahip.”
Macit Amca, herkesin az çok bildiği bir takım şeyleri
tekrarlıyordu ama söz şiddette ve teröre gelince, bizim balıkçı, Max Frisch
gibi konuşmaya başladı. Ona “Sence terör nedir” diye sorunca, “Şiddet
kullanarak şantaj yapmaktır” dedi ve ekledi: “Ama şunu unutma evlat. İki tür
şiddet vardır. İlki hukuku, yani hukuk devletini korur, diğeri de hukuku
yaratır. İkisi birbirini besler.”
Macit Amca, beni her zaman şaşırtmıştır. Ona “Max Frisch
okumadığına emin misin? Yazılarımda sık sık bahsettiğim, YKY tarafından
yayımlanan “Günlükler”inde senin bu söylediğine benzer şeyler yazmıştı.” “Bilmem” dedi, ama kuşkuya düşmüş gibi de
yaşını sordu. “1911 doğumlu olduğuna göre 101 yaşında olmalı, ama öldü çoktan”
dedim. Üzüldü Macit Amca “öldü” deyince.
Ne zaman birisinin öldüğünü duysa, kahırlanır sanki sıra kendisine geliyormuş
gibi. Bir keresinde bana “İnsan yaşlandıkça yaşama daha çok bağlanır evlat”
demişti. “Insan yaşlandıkça anıları artar, alışkanlıkları daha bir kök salar
içine…”
“Macit Amca” dedim, “Pekiyi sence, siyasal şiddetin meşru olduğu
durumlar yok mu? Hani iki tür şiddetten bahsederek, ikisinin birbirini
beslediğini söylemiştin.” Dedi ki Macit Amca: “Haklısındır, ama senin haklı
olman kendi başına bir işe yaramıyorsa, ne yapacaksın? Yani haklı olmak
yetmezse, o öfkeden şiddetin doğması kaçınılmaz olmaz mı? Ama o öfkeyi kontrol
edemezsen, haklıyken haksız duruma da düşebilirsin. Bu yüzden dünyada
muhaliflerin çoğu, şiddeti bir şantaj aracı olarak kullanmaktan vaz geçmiş gibi
gözüküyor. Şimdi o şantaja, yani teröre genellikle devletlerin kendisi başvuruyor,
kendi hukuklarını ayakta tutmak için. Putin’li Rusya buna güzel bir örnek. Rusya’yla
farkımız da pek kalmayacak böyle giderse. Hatta kalmadı bile diyebiliriz. Çok
fena…”
Macit Amca’yla ne zaman siyaset konuşsak, Aziz Nesin’in
kulağını çınlatmadan yapamaz. Gazeteleri açıp, ünlü politikacıların yüzündeki o
gülümsemeyi her görüşünde kahrolur ve o gür sesiyle basar küfürü. Kim bilir kaç
kere uyardılar Macit Amca’yı “Bak başın belaya girer, biri çıkar seni
ispiyonlar” diye. Ama dinleyen kim. “Ahım gitmiş vahım kalmış, beni içeri atıp
başlarına bela almak istemezler” deyip duruyor. Ama içeri atıyorlar pek çok
kişiyi, yaşına başına bakmadan.
Benim aklımda “Yarın hava nasıl olacak?” sorusu vardı. Neler
bekliyor bizi bu topraklarda? Macit Amca’ya sordum, “Karışık” dedi
“karmakarışık her şey. Bu toprakların karnı çok ağrıyacak, çünkü yuttuğu
canları sindiremiyor artık.”
Kahve dolmaya başladığı için, Macit Amca’yla içimize döndük.
Sanki içimizdeki kuyunun dibinde kendi kendimize konuşuyor gibiydik. Ta ki o
meşhur küfürlerinden birini edene kadar: “Eşek ölürken s..i kalkarmış. Bizimki
de o durum.” Kahvede kimse, bu küfürün durumumuzla ilgisini anlamamıştı. Arada
homurdananlar ve gülenler olsa da Macit Amca’nın canı bir şeye sıkılmış olmalı diye
düşünüp, umursamadıklarından eminim. Televizyonda ülke ekonomisinin
şahlanışından bahsedilmesi bile, dikkatleri çekmemişti. İçimden “Yarın hava
karışık” deyip duruyordum. Kapı ve pencere arasında oturduğumuz için mi bilmem,
bir ürperti gelip içime konmuş ve eve gidene kadar da gitmemişti.
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 22 Ağustos 2012)