Kısa Devre

Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0

Balıkçılar kahvesinde hep birlikte televizyon izliyoruz. Sıkılma emareleri bunlar, çok sıkılmışız ki herkes çay yerine Türk kahvesi içiyor, ama balıkçılar kahvesinde kimse fincandan kahve içmez, su bardağına yapar kahveleri Osman Abi, iki yudum kesmez çünkü. Zaten Osman Abi’yi çıldırtan bir durum bu, kolay mı onlarca kişiye bardak bardak kahve yapmak, bir de herkes veresiyeci olunca. Ocağın üstüne hani şu meşhur  “veresiye satan – peşin satan” tablosunu da asmış kocaman. Başı ellerinin arasında olan veresiyeci, tıpkı Osman Abi’ye benziyor, öyle incecik adamdır, her zaman sıkkın… “Ne ara çizdirdin bu resmi Osman Abi” diye takılıyoruz, yakında o tablonun birimizin kafasına geçmesi muhtemel. Çizdirme sözcüğünü kullanmak bile felakete davetiye bir nevi, ama duymuyor bizi Osman Abi, her zaman kafası meşguldür, on kere söylersiniz bir çayı, sonra duymuş gibi değil de, altıncı hissiyle anlamış gibi getirir çayı.

Televizyonda yine aynı şeyler, vatan hainleri, uluslararası komplo vs… Milyonlarca lira götürdüklerini bilmesek mağdur olduklarına yine inanabilirdik belki, “İşsiz kalırlarsa cami önlerinde iyi iş yaparlar” diye bir ses geliyor arkalardan. Birden kahkaha atmaya başlıyor bizim Torik İsmail, televizyonu izlerken.

Torik İsmail’in bir hayaletle aşk yaşadığına dair söylentiler duymuştum. Demişler ki, “Gördüğün o deniz kızıdır, karıştırmayasın.” Balıkçıların deniz kızı gördüğü söylenir ya. “Yok” demiş, “o bir hayalet, bizim buralı da değil, adı Ceyn, okyanusu aşıp gelmiş bir gemiyle, sevmiş buraları, kalmış. Deniz kızı görsem tanımam mı? Yarısı balıktır deniz kızlarının, bu tam teşekkül.”

O kahkaha atınca kahvehane kikirdemeye başlıyor, tabii herkes biraz tedirgin, nasıl olmasınlar. Sonra boşveriyorlar, Torik İsmail gülmekten yerlere yatıyor çünkü. Bir süre sonra televizyonu kapatıp herkes oyununa, dedikodusuna geri dönüyor, Karadeniz’de batan gemilerden var zaten her birinin kafasında.

Deleuze, Norgunk’un yayımladığı “Foucault” monografisinin bir yerinde şöyle söyler ya: “Onlarca sapkın icat, onlarca sinik söylem ve en ince detayına kadar uygulanan vahşet karşısında deliliğe varan bir kahkahaya boğulmak en temel hakkımızdır.” Aynı kitapta, Vallés’in devrimcilerin vahşet karşısında kendilerine özgü neşe halini, işkencecinin korkunç neşesiyle karşılaştırmasından da bahsediyor, zaman zaman gazete sayfalarında elleri kelepçeli olduğu halde bizim çocukların gülüşündeki sihir, evrensel bir durum anlayacağınız. O devrimci neşe olmadan, hayatı kötürüm eden her ne varsa, cehennemin dibine göndermek imkânsız.

Ben önümdeki deftere gömülmüş bir şeyler yazarken, Torik İsmail geliyor masama. “Sen okumuş çocuksun, böyle gülüyoruz mülüyoruz ama ne olacak bu memleketin hâli” diyor. Diyorum ki ona, “Bütün mesele çip meselesi, çipleri update etmeden, yani güncellemeden olmaz bir şey.” Anlamıyor ne dediğimi, ona “Rus Biçimciler”den, otomatik algıyı bozmaktan filan bahsediyorum. Hani uzaylılar kaçırdıkları kişilerin kafasına çip yerleştiriyorlar ya, hepimizin kafasında işte öyle bir çip var, ama çoğu eski model…

Mesela ulusalcıların çipi güncellenemiyor, öyle tasarlanmış, vatan-millet-Sakarya koduyla çalışabiliyor sadece. Marksizm güncellense de çoğunlukla geleneğe ait güvenlik duvarlarına takılıyor, anarşistlerde de olduğu gibi. Liberaller ise kandırılmışlar, liberallikle alakası olmayan bozuk bir çip takmışlar kafalarına yazık ki, defalarca yanılmış ve yanıltmış olmalarına rağmen, şaşırtacak derecede büyük bir özgüvenle, benzer şeyleri tekrarlayıp duruyorlar. ABD’deki laboratuvarlarda muhafazakârların çipi üzerinde epeyce çalışılmış, ama kullanım ömrü sınırlı. Eğer o laboratuvarların birinde yenilenmezse, arıza yapıp biber gazına benzeyen dumanlar çıkarıyorlar, çıldırmış gibi aynı şeyleri tekrarlıyor, kefen giyip ortalıkta dolaşıyorlar. Kürtlerin çipi de, o kadar işin gücün arasında Shakespear çevirecek kadar biraz fazla modernist, şartlar gereği de olsa fazla kuşkucu… Kısaca, Gezi’deki gibi çiplerin kısa devre yapıp çıplak gözlerle hayata bakabilmemizden başka bir çare yok. O çipleri sökülüp atılamıyorsa bile, güncellenmeli...


Torik İsmail’in kafasında çip mip olmadığı için, anlasa da anlamasa da ben anlattıkça basıyor kahkahayı. Biraz sonra, kahvenin kapısında çok şık kıyafetler içinde bir kadın beliriyor. Torik İsmail, üstüne başına çeki düzen verip dışarı çıkarken, kadını sadece ben mi gördüm diye dönüp arkama bakıyorum. Kimse oralı ya da orada değil…

Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 29 Ocak 2014)

0 yorum: