Sihirli Ağaçlar
Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Ağaçları kurtarmak için gitmiştik Gezi Parkı’na. Nereden
bilelim, gerçekte ağaçların bizi kurtaracağını. Barikatlarda bulunmamış
olanlar, kurtulmanın nasıl bir anlama geldiğini anlayamazlar belki, hem de barikatlara
Toma’lardan, helikopterlerden gaz bombası yağarken.
Günlerdir uykusuzum, polisin özel olarak hedef alıp attığı
gaz bombası kapsulü yüzünden sağ bacağım topallıyor, ciğerlerim gazla dolu, ama
mutluyum. Mutlu olmak, ağlamamak, üzülmemek anlamına gelmiyor elbette. En son,
dün gece Abdullah Cömert’in polis tarafından öldürüldüğü haberini alınca oturup
ağlamıştım. Abdullah’ın, Abdocan rumuzuyla sosyal medyada ölmeden kısa bir süre
önce şöyle yazdığını okuduktan sonra, yüreğimin içime akmasına engel
olamamıştım: “3 günde sadece 5 saat uyudum, sayısız biber gazı yedim, 3 defa
ölüm tehlikesi atlattım. Ve insanlar ne diyor biliyor musunuz: ‘Boşver ülkeyi
sen mi kurtaracan.’ Evet, kurtaramasak da bu yolda öleceğiz.” Ama ölmeyebilirdi
Abdocan. Başbakan’ın defalarca tanık olduğumuz şu kibirli ve tehditkâr üslubunu
devam ettirmiş olması değil sadece Abdocan’ı öldüren, ona “Boşver, ülkeyi sen
mi kurtaracaksın” diyenlerin yaşadığı ruh hâliydi.
Ben, 12 Eylül’den bu yana halkın iliklerine işlemiş o ruh
hâlinin değiştiğini, bambaşka bir şeye dönüştüğünü gördüm barikatlarda. Farklı
görüşlere sahip, çoğu örgütsüz, her yaşta, her meslek grubundan, her sosyal
gruptan binlerce insanın, boğucu ve yakıcı gaz bombalarına aldırmadan
birbirleriyle olağanüstü bir dayanışma içinde hareket ettiğini görmek, Gezi
Parkı Direnişi’nin en büyük kazancıydı.
Mesela, Beyoğlu’nun ara sokaklarından birisinde, kahvehaneden
çıkıp geldiği çok belli bir ihtiyar amca, Toma’nın üzerine yürüyerek “Siz ne
attığınızı sanıyorsunuz ha, ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Halk var lan burada!”
diye azarlıyordu polisleri. Bu arada gaza doğru gittiğinin farkında bile
değildi. Gençlerden biri, ihtiyar amcayı tutup çekti gaz bulutunun içinden.
Beşiktaş’ta polis terörü yaşanırken bir ara sokakta da, üzerindeki ev hâli
kıyafetine bakarak tencereyi ocağa koyup dışarı koştuğu belli olan bir teyze, nereden
bulduysa tuğlalarla barikat örüyordu. Yanından geçen eylemcilerden biri,
“Enerjini boşuna harcama teyze, buradan polis geçmez” diye uyarsa da, “Her yer
Beşiktaş! Her yer direniş!” diye slogan atarak büyük bir hırsla tuğlaları
dizmeye devam etti teyze. O teyzenin yüzündeki ifadeyi görseniz, kararlılığı
karşısında tüyleriniz diken diken olurdu, emin olun. Ağır yaralı bir Fenerbahçe
taraftarı için ambulans beklenirken, Galatasaray forması giymiş bir grubun
"Dayan kardeşim, daha bizi Kadıköy'de yeneceğiniz çok maç var’” diye
tezahüratı karşısında ya da evlerini direnişçilere açan, barikatlara yiyecek
taşıyıp “Karnı acıkan buraya gelsin!” diye bağıran mahalle sakinlerinin sevgi
dolu heyacanı karşısında duygulanmamak mümkün mü? Çoğu kişi, birbirleriyle ilk
defa barikatın arkasında karşılaşmış olmasına rağmen, aralarında çabucak özenli
ve sevgi dolu bir bağın kuruluyor olmasının sihri, yüz binlerce insanı zehirli
gaz solusalar da gelecek güzel günlere doğru yürütmeye devam ettiriyor!..
Recep Tayyip Erdoğan ve partisi, 12 Eylül’ün yaptığı şeyi
sürdürerek yıllardır azimle Türkiye’de siyaseti tasfiye edecek politikalar
yürütüyor. Çünkü siyaset, olması gerekenle olanın geriliminden doğar. Eğer siz,
gerçekleri manipüle eder ve kendi başınıza olması gerekenleri tespit ederseniz,
siyasete düşman olduğunuz anlamına gelir, tüm diktatörler, tüm totaliter
rejimler gibi…
Siyasete ve hayata düşman olan her iktidar gibi, polis
gücüyle, baskıyla, sansürle, hapisle, açlık ve biber gazıyla terbiye etmeye çalışırsınız
size muhalif olanları. Uygulanan politikalara ses çıkarmadığınız sürece, dokunmazlar
size, ama vicdanınızı, aklınızı, ruhunuzu isterler bu dokunulmazlık
karşılığında. Ama Gezi Parkı Direnişi’yle artık siyaset geri alındı. Siyasetin
geri alınması, insanların yüzlerindeki gülümsemeyle, rahatlamayla, özgüvenle
gösteriyor kendisini. Barikatlardaki o dayanışma, ayrı ayrı ama birlikte
hareket etme duygusu, insanları kötücül bir şekilde yalnızlaştıran, başkalarına
karşı korkuyu ve güvensizliği besleyen o tüketim toplumu kabuğunu da çatlatmış
oldu. Ve tüm bunlar, bir grup insanın ağaçların gövdesine sarılmasıyla,
birdenbire oldu. Orhan Veli’nin dediği gibi “her şey birdenbire oldu. / yollar,
kırlar, kediler, insanlar... / aşk birdenbire oldu, / sevinç birdenbire.”
İsyan, birdenbire… Hayat, birdenbire… Ama isyanı ve hayatı besleyen bu öfke,
birdenbire olmadı… Uzun yıllardır süren haksızlıklar, adaletsizlikler,
katliamlar, faili meçhul cinayetlerle birikti bu öfke…
Şimdi başka bir süreç başlıyor bu topraklarda, başka bir
siyaset diline ve anlayışına sahip, başka türlü bir geleceği hayal eden… Çünkü,
12 Eylül 1980’den 13 Eylül’e geçememiştik bir türlü. Taksim Gezi Parkı’ndan
ağaçlarla ışınlandık birdenbire 31 Mayıs 2013’e! Şimdi her şey hem çok tanıdık,
hem çok yabancı… Gözlerimizin yanması o yüzden… Biber gazı solumak, hiç nefes
alamamaktan daha iyi… Nasıl olsa, sihirli ağaçlarımız var…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 5 Haziran 2013)