Budala Kış Güneşi
Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0
Bir gazete yazarı olarak mutlu olmanın imkânsızlığını
kabulleneli çok oluyor. Mesela bu sabah, kışın ortasında güneşli bir sabaha
uyansam da –Kadıköy’ün güneşli sabahları pek bir güzel olur- vapur yolculuğu
yaparken kış güneşinin yüzüme dokunuşundaki tedirginliğinden bile keyif almam
mümkün olmadı. Çünkü gece yarısı, insan hakları savunucusu avukatlar kapıları
kırılarak gözaltına alınmış, benim için önemli bir yeri olan “Onuncu Sigara”
adlı romanının yazarı İsmet Kür’ün aramızdan ayrıldığına dair acı haber
ulaşmıştı bir kere. Vapurun güvertesinden martılara bakarken, içimde o tüm
renklerini ezbere bildiğim hüzünden başka bir şey kalmamıştı yine.
Sanırım bu ülkede mutlu olan yazarlar sadece liberaller. Onlara
ulusalcıları da ekleyebiliriz, ama bir süredir hırpalanıyorlar, takatleri yok
şimdilik mutlu olmaya, sıralarını bekliyorlar. Ama liberaller, Özal döneminden
bu yana pek bir mutlular, Sovyetlerin dağılmasıyla da kendilerini ideolojik
anlamda da üstün hissedip, tek kutuplu dünyanın keyfini yaşıyorlar uzun süredir.
Roland Barthes, YKY’den çıkan “Eleştirel Denemeler” adlı kitabında, mutlu
yazarların sonuncusu olarak Voltaire’i gösterirken, bir bakıma günümüz
liberallerini de tarif ediyordu. Voltaire’in bugün yaşasaydı, Marksistlerden,
ilerlemecilerden, varoluşçulardan ve solcu entelektüellerden nefret edeceğine,
onları sonu gelmez alaycı şakalara boğacağından çok emin Barthes.
Barthes’ın tarifine göre, liberaller “trajik düşünce”den
yoksun kaldıkları için mutludurlar, çünkü karşılarında onları düşünmeye itecek
hiçbir canlı kuvvete sahip değillerdir. Karşılarında sadece budala olarak
nitelendirdikleri birtakım görüşten insanlar vardır ve onlarla değil de,
onların budalalıklarıyla mücadele ettiklerine inanırlar genellikle. Budalalık
ölçütü de sahip olunan güçten başka bir şey değildir. Budalalar, güçten uzak
duran, ezilenlerin tarafında ezilmeyi göze alan kişilerdir. Mesela ÇHD üyesi
avukatlar, liberallerin gözünde budaladırlar, çünkü tarihin sonunu reddediyor
ve kendilerinden çok daha güçlü bir yapıya karşı açık biçimde hukuksal mücadele
yürütüyorlar. Devletin, yani burjuvazinin suçlarıyla, bırakın maddi tatmini,
manevi tatmin bile beklemeksizin mücadele etmek, budalalıktan başka bir şey
değil çünkü onlar için.
Liberaller arasında, bazen vicdanla akıllarını dengeleyemeyip
alışkın oldukları gücü kaybedip mutsuz olanlar da var. Aslında onlar,
burjuvazinin kendi içinde yaşadığı iktidar savaşının kurbanları olarak da
görülebilirler. Büyük paralar kazandıkları gazetelerden ya da televizyon
kanallarından ayrılmak zorunda kalmış, hatta kazaran cezaevine düşmüş bile olabilirler.
Ama dikkat edin, budala olarak gördükleri kişilerle aralarına mutlaka mesafe
koyma telaşı içindedirler genellikle. O budalaların sadece hayranlığını ve
saygısını talep eder, güç dengesinin değişmesiyle birlikte ilk fırsatta da yine
eski konumlarına, üstelik kahramanca, sürgünden dönüyormuş gibi dönmeyi hayal
ederler. Daha yüksek tirajlı bir burjuva gazetesinde, daha fazla güç ve hayrana
sahip olarak mutlu olmak haklarıdır, çünkü vicdan sahibi olsalar da budala
değillerdir. Bazıları da, budalaların arasından sıyrılıp liberallerin arasına
karışınca, budalalara karşı kendilerini sorumlu hisseder, vicdan ve akıl
dengesini henüz kuramadıkları için, budalaların da mutlu olmasını isterler, çünkü
mutluluğun ancak güç ve iktidarla mümkün olacağına inanırlar. “Bakın ben
mutluyum böyle, sizin budalaca eziliyor olmanız beni üzüyor” gibi bir hava
vardır nasihatlerinde. Budalalar tepki verince de şaşırıp üzülürler, çünkü iyi
niyetli bir çağrıda bulunmuşlardır. “Budala bunlar, anlamıyorlar işte” der ve
kendi ihtiraslarının peşinde koşmaya devam ederler…
Bence bizim budalalığımızın en büyük sorunu, kendimizi
ciddiye almaktan çekiniyor oluşumuz. Bir budala, hiçbir zaman kendisini budala
olarak görmez, ama galiba biz, yani ilkelere ve bir dizgeye sahip olan bizlerin
içine küçük de olsa “budala mıyız acaba” gibisinden bir kuşku tohumu ekmiş
olmalılar ki, kendimizi nedense yeterince ciddiye almıyor ve de zekâmızı
yeterince kullanamıyoruz. Liberallerden bizi farklı kılan “trajik düşünce”nin
kıymetini bildiğimiz gün, ezilenler için kışın ortasında yaşadığımız bu güneşli
sabahın anlamı da farklı olacak… Kış güneşi, bu kadar tedirgin dokunmayacak
yüzümüze…
Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 23 Ocak 2013)