Önce Yağmur Sonra Devrim

Posted: 12 Nisan 2014 Cumartesi by bülent usta in
0

Vapur Perisi’yle tanıştığım gün:

Sabah, telefonuma gelen mesajla uyanıyorum: “Galata Kulesi yanıyor!” Şaşırıyor muyum? Hayır. Hemen giyinip iskeleye doğru koşmaya başlıyorum. Kadıköy’den vapura binip Karaköy’e gideceğim, koşarak yokuşu çıkacak ve Galata Kulesi’ni söndüreceğim. Nasıl söndüreceğime dair hiçbir fikrim yok. İstanbul İtfaiyesi’nin söndüremediği ortada. Vapura binip güverteye çıkıyorum hemen, Galata Kulesi’ni görmek için. Daha önce güverteden Cağaloğlu’ndaki İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tarihi binasının simsiyah dumanlarını görmüştüm, Haydarpaşa Garı’nın alevler saçan çatısını da…

Hakikaten Galata Kulesi’nin oralardan dumanlar yükseliyor simsiyah. Sonra telefonuma bir mesaj daha geliyor: “Ayasofya da alev aldı…” Başımı o tarafa çeviriyorum bu defa ve simsiyah bulutların dört bir yandan yükselerek İstanbul’un üstünü kapladığına tanık oluyorum. İşte tam o anda yanımda genç bir kadın beliriyor. Saçları iki yandan örülmüş kızıl saçlı kadın, elimden tutarak “Sana tuhaf gelecek ama yangınların sönmesini istiyorsan, benim gibi yapıp gözlerini kapatman ve bir dilek tutman gerek” diyor. Dediğini yapıp gözlerimi kapatıyorum ve o dileği düşünüyorum, dünya devriminden başlayarak…

“Olmaz” diyor kadın, “olması mümkün olan bir şey dile, hemen şimdi olması gereken…” Ben yine dünya devrimini, özgürlüğü ve adaletli bir hayatı düşlüyorum ki, elimden tutup çekiyor beni düş kurduğum yerden. “Olması mümkün şeyler bunlar. Belki biraz zaman alacak, ama zaten olması zor şeyler dilenmez mi” diyorum ona. “Ama önce yangını söndürmen gerek. Neden yangının sönmesini dilemedin?” diye soruyor. Dediğini yapıp gözlerimi kapatıyorum ve yangını söndürecek bir tsunami dalgası hayal ediyorum ki, yine elimden tutup çekiyor beni bu defa tsunaminin ortasından. “Sen,” diyor “yangından daha büyük bir felaket yaşanmasını mı istiyorsun?” Kaşlarını çatmış bir halde dik dik bana bakıyor. “Ah siz insanlar! Bir de kendinizi bize göre daha gerçekçi ve akıllı sanırsınız.”

“Sen ne dilerdin” diye bu defa ben soruyorum ona. “Yağmurun yağmasını” diyor, “hem devrime göre gerçekleşmesi daha kolay, hem de tsunamiye göre daha güvenli…” Dilediği gibi de yangınları söndürecek güçlü bir yağmur başlıyor o an. Şaşkınlıkla “Sen, Peri gibi bir şey misin?” diye soruyorum ona. “Öyle de denebilir,” diyor çok bilmiş bir edayla. “Bu yağmur söndürür yangınları, hadi içeri geçelim” diyor. Beraber vapurun içine geçip koltuklardan birine oturuyoruz. “Öyleyse kimsin” diye tekrar soruyorum. “Tıpkı bu vapur yolculuğu gibi bir hayalim, senin düşlediğin,” diyor. “Ama neden seni ve bu yangınları düşlemiş olabilirim ki?” “Çünkü,” diyor Peri “başka türlü bakmak istiyorsun olaylara, insanlara. Çünkü sıkıldın kendinden, yaşanan çıkışsızlıklardan. Baksana, bir dilek tut diyorum, dünya devrimini diliyorsun şehir yangın yerine dönmüşken. Daha gerçekçi şeyler düşünmek istediğin için, hayali bir varlıkla birlikte sorgulamak istiyorsun hayatı.”

“Senin adın ne?” diye soruyorum bu defa. “Bilmem”, diyor “vapurda karşılaştığımıza göre Eftelya olsun, deniz kızıymış ya anlamı.” “Eftelya,” diyorum “her şey kötüye gidiyor. Tarihi binalardaki rant kokan yangınlar, ırkçı saldırılar, tecavüzü özendiren haberler, barış sürecini karartma girişimleri, polis devleti uygulamalarının artması…” Eftelya, sanki komik şeylerden bahsediyormuşum gibi gülümsüyor beni dinlerken. Bir Peri’ye böyle iç karartıcı şeylerden bahsettiğim için utanıyorum bir an. Ama yangınları söndüren yağmuru yağdırdığına göre, belki bu sorunların çözümü için de bir şey yapabilir diye düşünüyorum. “Eskiden senin üç kulaklı bir kedin vardı değil mi?” diye soruyor. “Benim kedim değildi İvam, zor zamanlarımda yardıma gelen dostumdu sadece. Hem sen nereden biliyorsun onu?” “O tarif etti seni nerede bulacağımı,” diyor Vapur Perisi gülümseyerek. İvam’dan haber almanın sevinciyle “O nerede peki?” diye soruyorum. “Nerede olabilir” diyor soruma şaşırarak, “kim onu hayal edip yardım istiyorsa, orada elbette.” “Peki seni istediğim zaman görebilecek miyim Eftelya?” diye soruyorum. “Sadece vapur yolculuğu yaparken göreceksin beni” diyor ve birden kayboluyor oturduğu yerde. Eskiden orman perisi görürmüş hayalciler, benim vapur perisi görmem gibi. Artık ne zaman vapura binsem, yanımda beliriyor Eftelya. İsyan ve devrimi bile konuştuk bu yolculuklar sırasında… 
Haftaya…

Bülent Usta (BirGün Gazetesi, 30 Ocak 2013)

0 yorum: