ACI VE UTANÇ!

Posted: 16 Haziran 2008 Pazartesi by bülent usta in
0

Hangi yöne gitsem, nereye baksam karşımda o. Beyaz gelinliği içinde gülümsüyor bana, bize, dünyaya... Bu kişi Pippa Bacca’dan başkası değil. İtalya’dan Filistin’e beyaz gelinliğiyle barışı bulmak için yola düşen Bacca... Nasıl da insanın özünde iyi olduğuna inanmış... Nasıl da güvenmiş bu topraklara... Başka kim düşer yollara, beyaz bir gelinlik giyip...

Onun hunharca öldürülmesine şaşırmadım. Yabancı düşmanlığından, kadına yönelik şiddetin yaygınlığına kadar öyle çok veri var ki elimizde... Şaşkınlık yerine büyük bir acı ve utanç şekillendiriyor bu olaya bakışımı. Acı ve utanç!
Bu aralar Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Olympe’ adlı, Maria Rosa Cutrufelli’nin romanını okuyorum. Olympe de Gouges, feminist bir yazar. 1789 Fransız İhtilali’nde, ihtilalin erkek egemen yönüne karşı çıkmış ve bu karşı çıkışının bedelini giyotine giderek ödemiş bir kadın kahraman. Cutrufelli, Olympe’nin günlükleri ve yazıları üzerine çalışarak yazmış romanını. Bunu yaparken de sadece Olympe’nin iç dünyasını değil, yarattığı başka kadın karakterlerle birlikte Fransız İhtilali’nin feminist bir okumasını da yapmış adeta. Olympe’nin gelini, hizmetçisi, bir fahişe ya da onu ihbar eden kadın devrimcinin gözünden hem Olympe’ye ye, hem de o dönem Paris’te yaşananlara bakmış. Roman, kadın karakterlerin iç dünyaları üzerine kurulu. Zaten romanın gücü de buradan geliyor.

Bildik tarihi romanların ötesinde, Olympe üzerinden kadınların devletle, kültürle, siyasetle ilişkisi ve bu ilişkilerin solgun manzarası seriliyor gözlerimizin önüne. O manzaraya bakarken, Güldünya ya da Bacca da çıkageliyor sisler içerisinde. Onlar da konuşuyor sizinle. Ama onların ne dediğini, gerçekte anlayabiliyor muyuz? Bunu, yaşadığımız bu kültürel ve siyasal sistem içerisinde anlamamız mümkün mü? Kadına yönelik şiddet üzerine yapılan tartışmalar, kadınların türban takma özgürlüğü kadar yer edinebiliyor mu gündemimizde. Siyasetçilerimizden sanatçılarımıza kadar, kadına yönelik şiddetin Türkiye’de hangi boyutlara ulaştığı konusunda bir fikrimiz var mı olayın magazinsel ve istatiksel boyutları dışında. Trafik kazalarındaki ölümlere alıştığımız gibi, tecavüz haberlerine de alışıp alışmadığımızı sorguluyor muyuz içimizde?

Ben bunu bilmiyorum. Okuduğum roman boyunca Olympe ve diğer kadın karakterlerle sohbet ederken de, aslında kadınların uzak bir gezegende yaşadığını bile düşünmeye başladım. Aslında hepimiz ayrı ayrı gezegenlerde yaşıyormuşuz gibi, öyle uzaktan, fezayı izler gibi izliyoruz birbirimizi. Sanatın bence imkânları da burada gizli. Bir tür uzay yolculuğu gibi düşünüyorum bir romanı okumayı, bir filmi izlemeyi, bir resim karşısında mıhlanıp kalmayı. Başka türlü haberdar olamayız başka düşünüş ve yaşantılardan. Çünkü hepimiz, içinde bulunduğumuz sosyal sınıfın, sahip olduğumuz cinsiyetin, aldığımız eğitimin ve taşıdığımız kültürün bize sunduğu pencereden bakarız hayata. Bu yüzden görmekte zorlanabiliriz kendimizde ve yaşadığımız toplumda şiddetin nasıl kodlara sahip olduğunu, bizi ve yaşadığımız toplumu nasıl şekillendirdiğini. Biz ne kadar Bacca’yız ya da ne kadar onu öldüren “insan”. Bunu biliyor muyuz? Güldünya, ne kadar benziyordu bize ve onu öldüren kültürel şartlanmışlıklar ne kadar bizim kabulümüz? Ve en önemli soru da, biz ne kadar içindeyiz bu meselelerin, ne yapıyor ya da yapmıyoruz? Başka bir gezegende işlenmedi bu cinayet. O cinayeti işleyen kişi de, bizim okuduğumuz okullarda okudu, yaşadığımız mahallelerde yaşadı, bizim de oluşumuna katkıda bulunduğumuz bu kültür içerisinde şekillendirdi kişiliğini?

Küçükçekmece Kadın Sığınma Evi’nde yıllar evvel kadına yönelik şiddet üzerine antropolojik bir araştırma yapmıştım. Orada kadınlarla görüşmüş, hikâyelerini dinlemiştim. Sonra şunu fark etmiştim, şiddetin kültürel kodları çözülmediği sürece, ne yapılırsa yapılsın boş. Eğitim, ekonomik gelişme gibi şeyler çözüme kısmi etkide bulunabilir sadece. Eğitim ve ekonomik gelişme oranlarının çok yüksek olduğu ülkelerde de çok ciddi boyutlarda rastlanabiliyor kadına yönelik şiddet. Öyleyse başka yerlerde aranmalıydı sorunun nedeni. Kadınlık ve erkeklik rollerinin bir kültürel yapı içinde nasıl şekillendiğinden tutun, cinselliğin yaşantımızdaki yerine ya da siyasal ve ekonomik sistem içinde ezen-ezilen ilişkisinin çok boyutlu hallerine kadar pek çok etken çıkar karşımıza. Ve en önemlisi, bir toplum içinde insanların birbirilerini ve kendilerini nasıl algıladıkları?

Bacca, yok artık aramızda. Tıpkı Güldünya ve diğerleri gibi. Bacca ölünce, sadece ölen Bacca olmadı o barış gelinliği içinde. Ben de onun gibi insanın özünün iyi olduğuna ve insana güvenmenin gerekli olduğuna, insanı kötü yapan şeyin kültürel ve ideolojik yapının çelişkileri ve açmazları olduğuna inanmak istiyorum. Ama bu olay karşısında acı ve utanç duymamı engellemiyor hiçbir düşünce ve inanç.
Hangi yöne gitsek, nereye baksak karşımızda onu görmeliyiz. Beyaz gelinliği içinde bize gülümsemesini... Çünkü biz görmedik diye oldu bu. Daha kim bilir görmediğimiz neler var?

Bülent Usta (Birgün, 16 Nisan 2008)

0 yorum: