YAZ İVAM YAZ!

Posted: 16 Haziran 2008 Pazartesi by bülent usta in
0

Bir okur, mail kutuma "yaz İvam yaz!" diye bir mail yollamış. Bana değil de, benimle uzun zamandır birlikte yaşayan, hatta zaman zaman gazetedeki bu sütuna misafir olan roman karakterim İvam'a gelmişti bu mail. Üçüncü kulağıyla duyması gereken her şeyi duyan İvam, benim ona bu gelişmeyi söylememe fırsat vermeden olup biteni duymuştu bile.

"Ama ben yazamam ki" dedi. "Ben konuşurum sen de yazarsın. Anlaşmamız böyle, hatırlarsan." "Anlaşmamız böyle ama, zaten o mailde senin yazman beklenmiyor, beni bir aracı olarak kullanıp sorunu dillendirmen isteniyor. Belki de her şeyi duyabilen üçüncü bir kulağa sahip sihirli bir kedi olduğun için."

"O mail'dan haberim var. O mailde savaş çığırtkanlığı yapanlara inat, barışı savunan bir köşe yazarının, çalıştığı gazeteden atıldığından bahsediliyor. İşin tuhaf tarafı, bir zamanlar o gazetenin okurları da, yazarları da düşünce suçlusu olarak mağdur olmuş kişilerdi."

Biz bunları konuşurken, bir anda İvam kulaklarını dikip pencereye doğru koştu. Pencerenin önünde yapraklarını hışırdatarak duran ağaçtan bir çocuk sesi duymuştu. Ağaca ne kadar dikkatli baksam da, çocuk filan göremiyordum. "İvam, acaba yan dairelerden gelen bir çocuk sesini ağaçtan geliyormuş gibi duymuş olabilir misin?" "Bana mı söylüyorsun bunu." diye kızdı İvam, üçüncü kulağının yeteneklerini hatırlatmak istercesine. Sonra da pencereden ağacın bize uzanan dallarına doğru sıçradı.

Döndüğünde "bir misafirimiz var" diye sırıtıyordu ama, ben yine bir şey göremiyordum. "İvam, benimle dalga geçmeyi bırak. Zaten bir sürü işim gücüm var. Oyun oynamak istiyorsan git bahçede diğer kedilerle oyna" diye bu defa ben kızdım ona." İvam, beni hiç umursamadan sehpanın üzerine bir şey bırakır gibi yaptı. "Daha dikkatli bak" dedi sonra, "bana değil, sehpanın üzerine bak." Bakıyor ama hiçbir şey göremiyordum. "Sen çocukken hiç masal okumadın mı? Eğer okumadıysan beni nasıl görebiliyorsun şaşıyorum doğrusu." "Masal okumamla, sehpanın üzerindeki şeyi göremeyişimin ne alakası var." "Çünkü baktığın şeyi görebilmen için, hayal dünyanın canlı olması gerekir. Günümüz eğitim sistemi ve kültürel yapı hayal dünyasını yoksullaştı ran etkilerde bulunuyor. Hayal kurma becerisini yitiren bir toplumdan sanatçı ve bilim insanlarının çıkmasını beklemek zor."

Daha dikkatli bakınca 1.5 mm boyundaki çocuğu fark ettim. "Doğru söylüyorsun İvam, burada gerçekten bir çocuk var. Ama nasıl olur? Hem de bu kadar küçük?" "Göreceğini biliyordum. Yoksa benimle ya da roman kahramanlarıyla konuşabilmen nasıl mümkün olabilirdi. Bu ufaklığı tanıyorsun aslında. Bir düşün istersen."

Bir koşu çalışma odasına gidip elime bir büyüteç aldım ve küçük kahramanımızı daha iyi görmek için, büyüteci üstüne tutup "Merhaba" dedim. "Merhaba, ben Tobie" dedi ufaklık. "Ben Doruklar'dan geliyorum. Lütfen bana kötü bir şey yapmayın. Zaten başım yeterince belada. Hatta beni serbest bırakıp gördüğünüzü de unutun." "İvam, şimdi anımsadım bu çocuğu. YKY'den bugünlerde çıkmış olan bir çocuk romanının kahramanı. Timothee de Fombelle'nin yazdığı 'Tobie Lolness'ı (Boşlukta Yaşam)' adlı romandan kaçıp buraya gelmiş."

"Biliyordum tanıyacağını" dedi İvam, kedi sırıtışıyla. "Bir gece, yatağına uzanmış harıl harıl o kitabı okuduğunu görmüştüm. Okurken o kadar neşeliydin ki, seni acaba bu kadar mutlu edebilecek kitap ne olabilir diye meraklanmıştım." "Yoksa İvam, sen mi bulup çıkardın o romandan Tobie'yi. Ben o romanla yetiniyor-dum, canlısını ihtiyacım yoktu ki. Bak, nasıl korkmuş küçük Tobie. Sen Tobie'sin evet. 'Boşlukta Yaşamı" daha yeni okuyorum. Bu, birinci kitap olduğuna göre maceralarının devamı da gelecek sanırım." 1.5 mm boyundaki kahramanımız Tobie, anlamamış gibi yüzüme bakıyordu.

"Şey... Ben... Ben Doruklar'dan geliyorum bayım. Büyük bir ağacın gövdesinde, o ağacın kabuğundaki deliklerde yaşayan bir halktanım. Babam, bir bilim insanıdır. Her şeyi değiştirebilecek güce sahip bir buluş gerçekleştirdi ve o buluşun yaşadığımız topluma zarar vereceğini düşünerek, yaptığı buluşun sırrını açıklamak istemedi ve Doruklar'da yaşayan halkımız babamı vatan haini ilan etti. Biz de Alçak Dallar'a kaçmak zorunda kaldık. Ama bizi orada da buldular. Sadece ben kaçabildim bayım. Ağacın dışında nasıl bir hayat olduğunu merak edip buralara kadar geldim işte. Bizim oralarda kitaplar olur ama, romanlar hiç olmaz. Bir tür kitap mıdır roman?" "Evet, bir tür kitap diyebiliriz romanlar için." "Peki, siz beni o romandan tanıdığınızı söylediniz. Bu nasıl olabilir? Birisi, yaşadıklarımı mı yazıyordu? Yazıyorsa, bunu nasıl yapıyor, kimsenin beni izlediğini düşünmemiştim. O da sizin gibi bir dev mi?"

Tobie'ye olan biteni anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyordum. "Biliyor musun Tobie. Senin baban bir kahraman. İnsanlığın yararına olmayacak bir buluşu, halkından gizleyerek aslında halkına büyük bir iyilik yapıyor. Ama halkın, kendisine yapılan bu iyiliği, bir kötülük olarak düşünüp babandan nefret ediyor. Keşke babanın taşıdığı bu sorumluluğu bizim toplumumuzdaki sanat ve bilim insanları da fark etse. Örneğin sanatçılarımız, savaş kışkırtıcılığından, bilim insanlarımız da savaşlara hizmet edecek buluşlar yapmaktan vazge-çebilse ne güzel olurdu. Para ve iktidar hırsıyla insanlığın geleceğiyle oynamak büyük bir ayıp aslında."

Tobie ile romandaki maceralarını, yaşadığı o tuhaf aşkı, keşfettiği dünyaları konuştuk uzun uzun. Romanı okudukça insan kü-çülüyordu. 1.5 mm boyuna varınca da rahatça romanın sayfaları içerisinde kaybolmak mümkündü. "Çocuk romanları, sadece çocuklar için değildir" derken İvam, çok haklıydı. Örneğin "Pal Sokağı Çocukları", ya da "Küçük Kara Balık" gibi, bir kuşağın algı ve düşünce dünyasını bu denli derinlemesine etkilemeyi başarmış kaç tane roman vardır.

Bülent Usta (Birgün, 21 Kasım 2007)

0 yorum: