EY BİÇARELERİN YATAĞI MARMARA!

Posted: 16 Haziran 2008 Pazartesi by bülent usta in
0

1900"lerin başı. Vamık Bey, Selanik"ten İstanbul"a hareket eden bir gemide intihar eder. Vamık Bey kimdir? Neden intihar etmiştir? Yoksa söz konusu olan intihar süsü verilmiş bir cinayet midir? Aslında bu soruların bir önemi yok. Vamık Bey"in Çanakkale yakınlarda intihar ettiği ve eşyaları arasında "Ey biçarelerin yatağı Marmara" ibaresinin olduğu mektup, haberin yer aldığı gazete olan "İkdam"ı olağanüstü zor durumda bırakmış. Hatta, gazetenin sayfalarını kontrol eden sansür memurları da Dahiliye Nezareti tarafından sorgulanmış.

Sansür memurlarının sorgulanması sırasında, sansür memuru Hamdi Bey verdiği ifadesinde, haberde yer alan "Ey biçarelerin yatağı Marmara" ifadesinin, gazete matbaaya giderken "Ey bu biçarenin yatağı Marmara" olarak değiştirildiğini, ama matbaada gazetenin düzeltilmiş nüshasının saklanarak önceki ifadenin yayınlandığını söyleyerek matbaayı suçlamış.

Bu bilgileri, yakınlarda Bağlam Yayınları tarafından yayımlanan "II. Abdülhamid Döneminde Sansür" adlı Fatmagül Demirel"in kitabından aldım. Şimdi bu yazının başlığını "Ey biçarelerin yatağı Marmara" koydum diye, gazetemiz ceza alır mı bilmem ama, Selanik"ten İstanbul"a hareket eden bir gemide, olaylar çıkartıp intihar eden ve arkasında "Ey biçarelerin yatağı Marmara" başlığıyla bir mektup bırakan Vamık Bey"in ilgimi çektiğini itiraf etmeliyim. Vamık Bey"in bir roman karakteri olabileceğini düşünüp heyecanlandım. "İkdam" gazetesinin ilgili nüshasına erişip olayın ayrıntılarını öğrenmeyi düşünürken, Vamık Bey ismiyle başka bir yerde daha karşılaşmış olduğumu anımsadım.

Vamık ismi, günümüzde az bulunur bir isim olduğu için belki de, Abdülhak Şinasi Hisar"ın "Çamlıca"daki Eniştemiz" adlı YKY tarafından yeniden yayımlanan romanındaki karakterlerden birisi olduğunu anımsamam kolay oldu. Ama romandaki Vamık Bey, Hacı Vamık Bey"di. İster misiniz gemide intihar edenle, romandaki Vamık Bey aynı kişi olsun. Üstelik bazı veriler de benzerlik gösteriyor. Romandaki Vamık Bey, yaşadığı düzene ve zamana karşı direnen, çevresinde Deli Vamık diye anılan bir karakter. Vamık isminin anlamı nedir diye araştırınca da, sevdalı, âşık anlamına geldiğini öğrenmez miyim. Vamık, sevdalı demekmiş. Peki Çanakkale yakınlarında intihar eden Vamık Bey, sevdası yüzünden mi intihar etmişti, adına yakışır şekilde? Fatmagül Demirel"in kitabında Vamık Bey"e dair başka bir ayrıntı bulunmuyor maalesef. Ama sabah kalkınca ilk işim "İkdam" gazetesinin ilgili nüshasını bulup araştırmak olacak. Peki ilgili nüshayı buldum diyelim, Osmanlıcam yok ki, haberi okuyabileyim. Osmanlıca bilen birisini de yanımda götürmem şart. Dil devrimi dedikleri şey, böyle bir şey olsa gerek. Kendi tarihimizi aracılar vasıtasıyla öğrenmek. Daha o gazeteyi bulup bulamayacağım da şüpheli.

Bu, işin biraz magazinsel boyutu elbette. Bir imparatorluğun "Ey biçarelerin yatağı Marmara" sözünden bu denli alınması ve bu sözde, siyasi bir anlam aramasına ne demeli? Yoksa bu sözde, bizim algılayamayacağımız çok derin anlamlar mı gizli? Ya da, bu ibarenin taşıdığı derin anlamlar yüzünden mi Vamık Bey intihar etti? Son sözüm bu olsun diyerek, ölümü seçen Vamık Bey"in korkusunu, acaba yazı yazan herkes bir parça içinde taşıyor mu bugün de?

Kitabın sonunda, II. Abdülhamid döneminde yakılan kitapların listesi de bulunuyor. Örneğin aşk kitapları, özellikle "Kerem ile Aslı", "Yusuf ile Züleyha" gibi halk hikâyeleri, Fuzulî"nin kaleminden "Leyla ile Mecnun" gibi kitaplar, sansür aşkıyla alevlere teslim edilmiş. Buradan anlıyoruz ki, aslında devletler sadece aşktan değil, aşka dair her şeyden kuşku ve korku duyar. Peki ya Âşık Ömer, Âşık Garib gibi şairlerin kitaplarının yakılmış olmasına ne demeli?

Yine de 12 Eylül"de yakılan kitapların ve uygulanan sansürün boyutuna Nazi Almanya"sının bile ulaşamadığına dair yapılan tespitler düşünülürse, Abdülhamid"in sansür memurları çok masum kalıyor. Onlar, Kâzım Paşa"nın yazdığı bir fal kitabı olan "Yıldıznâme"yi yakmak gibi konularla ilgilenmişler daha çok. Belki de çok fazla kitap çeşidi olmadığı için, yakma sırası "Yıldıznâme"ye gelmiştir çabucak.

Kitapların yakılmasına dair ayrıntılar da oldukça ilginç. Örneğin, kitapların boş bir kayıkla Heybeliada yakınlarındaki boş bir adaya götürülmesi ve önceden tespit edilen kişilerin gözetiminde büyük bir gizlilik içinde yakılması emrediliyor. Mayıs, 1902 tarihli bir emirde ise, Encümen-i Teftiş ve Muayenece zararlı oldukları tespit edilen çuvalllar dolusu kitabın, arabalara doldurularak önce Unkapanı iskelesine ve oradan mavna ile Kağıthane"ye götürülmesini ve tüm bu işlemlerin Encümen üyelerinden Kâmil Bey ve Mekâtib-ı İbtidaiye Müdürü Şükrü Bey"in gözetiminde gerçekleşmesi buyurulmuş.

Kitapların yakılması işleminden ise, Encümen hademelerinden Ali Ağa sorumlu tutulmuş. Hatta kitapların yakılma işleminin demir parmaklılarla kuşatılmış bir alanda gerçekleşmesinin yangının yayılma olasılığı düşünülerek, bir önlem olarak "kitap yakma emri"nde yer almış. Dikkat ettiniz mi, "kitap yakma" ile "idam cezası" arasında ne kadar büyük benzerlikler var.

Bu kadar şeyin arasında, asıl ilgimi çeken yine de Vamık Bey"in gizemli intiharı oldu. Acaba, ona "Ey biçarelerin yatağı Marmara!" dedirten şeyi bulabilecek miyim? Kolaylıkla bir roman karakteri olabilecek Vamık Bey, gerçekte kimdi?

Bülent Usta (Birgün, 28 Kasım 2007)

0 yorum: